Gizem ANSIN
Osmanlı Dönemi'nde şehirli kadının ayakkabıları
Osmanlı şehirli kadını kıyafet kültürünün önemli bir parçası olan ayakkabılar evin içinde ve dışında giyilen olmak üzere ikiye ayrılırdı. Evde kadınlar için sadece parmakları kapatan sandalet ya da hamamda kullanılan nalın dikkati çeker. Nalınlar bazen 20 cm’ye kadar yüksek iki tane topuğu olan ahşap bir terlik şeklindeydi. Ayağı iki deri kayışla tutturulurdu. Zemini ıslak ve oldukça sıcak hamamd analın ayakları korurdu. Kadınlar için üretilmiş nalın genellikle sedef, hatta gümüş kakmalarla süslüdür.
Ayakkabıların da değişkenliği aynı koşullara bağlı olmuştur. Bazı şehirlere göre türlü isimler almışlardır, ‘yemeni, pabuç, çizme, kaloş kundura, lastik mes’ bunlardan bazılarıdır. Yemeni; hafif, kabaca şekillenmiş, topuksuz kırmızı ayakkabı olarak tanımlanır. Üzerine bazen topuk yerine hilal şeklinde demir parçaları bağlanırdı. Yumuşak deriden çoraplarının üstüne topuksuz ve burnu havaya kalkık, zengin işlemeli ve süslü terlikler giyerlerdi, sokak ayakkabıları bile süslü olurdu. Mesler, kumaştan veya keçeden yumuşak ayakkabılardır. Müslüman Osmanlı kadınlarının giydiği ayakkabılar ve sandaletler sarı renktedir. Kurallara göre belli dini gruplar sadece belli renklerde ayakkabı giyebilirlerdi ve Müslümanlar için de sarı renk tahsis edilmiştir.
Osmanlı şehirli kadınının giyim tarihinde kürkün de ayrı bir önemi vardır. Kürk, II. Mehmet döneminden sonra kullanılmaya başlanmıştır. Rusya’dan getirilen kürkler, Osmanlı şehirlerinde pek çok alıcı bulmuştur. II.Abdülhamit döneminde kadınlar çoğunlukla samur, vaşak ve zerdevce kürklerini kullanmışlardır. Toplumun alt kesimlerinde ise sansar, yaban kedisi ve nafe kürkü giyilmiştir. O dönemlerde kürkler bugünkü gibi giysinin dış yüzüne değil içine konulurdu. Osmanlı devleti’nin gerileme döneminde giyim için gereksiz harcamalar artınca, hükümet soruna çözüm getirme gereğiyle zaman zaman yazılı buyruk ve tüzükler yayınlamıştır. Hristiyanların, hizmetçilerin ve esnafın giyimlerinde kısıtlamalar getirilmiştir. Kadınların ‘galata işi’ diye adlandırılan sırm ave kılaptan işlemeleri kullanmaları yasaklanmıştır.
Bu yasaklar Tanzimat dönemine kadar sürmüş. Ancak II. Abdülhamit döneminde kadın giyimlerinde yine bazı kısıtlamalar olmuştur. 1889 yılında padişahın buyruğu ile yaşmak ve ferace, saray kadınlarının dışında bütün halka yasak edilmiştir. Bu yasaklardan sonra kadınlar ferace yerine kalın çarşaf giymişlerdir. Bu dönemde halkın özellikle de kadınların giyimiyle fazlasıyla uğraşılmıştır. Birinci dünya savaşı sıralarında, kadınlar çarşaflarının eteğinin kısa olması sebebiyle yollardan çevrilir olmuştur.
İlginçtir ki kimi zaman devletin kadın kıyafeti konusunda estetik tercihleri de oluyor, yasaklamalarla bu tercihler halka benimsetilmeye çalışılıyordu. Örneğin, III. Selim, açık sarı, pembe ve mavi gibi kötü renk olarak nitelenen feracelerin giyilmesini önlemek istemiştir. Diğer taraftan II. Abdülhamid şekil ve renk olarak İslami geleneklere aykırı bulduğu, Hıristiyan kadınların matem elbisesine benzettiği çarşafı bazen yasaklamış, bazen de çarşaf imalatçılarının iflasa varan durumunu, fakir kadınların çarşaf yerine daha masraflı olan feraceleri satın alamamalarını dikkate alarak serbest bırakmıştır. Kadının özgürleşme hareketinin ivme kazandığı II. Meşrutiyet yıllarında bile benzer kısıtlamaların sürdürülmeye çalışıldığını belirtmek gerekir.