M. Serdar OMEROGULLARI
Yönetemezsen Sürüklenirsin
Yayınlanma:
Başlığa bakıp da konunun parayla ilgili olduğunu zannetmeyin sakın. Zira parayı yönetemediğinizde sürüklennmiyor, sürünüyorsunuz. İşin latifesi bir yana bu haftaki yazım iletişim yönetiminin önemi üzerine olacak.
1994’den bugüne
Günümüz için iki temel saptama ile giriş yapalım (şuraya da biraz çalı koyalım gibi oldu).
Öncelikle iletişim araçları açısından 1994 yılının öncesini düşünmenizi ya da yaşınız yetmiyorsa araştırmanızı öneririm. Neden bu yıl önemli. Çünkü Türkiye’ye internetin geldiği zaman 94’dür de ondan. O dönemin enstrümanlarını hatırlayacak olursak telefon, teleks, faks, televizyon kanalları TRT, Star, Tele On, Show TV, HBB, Samanyolu, Cine5, Kanal D, Kral TV, özel radyo kanalları, dergiler ve gazeteler vardı. Hepsi buydu. Yetmez mi dediğinizi duyuyor gibiyim ama e-mail, facebook, twitter, instagram, youtube, linkedin, whatsapp, foursquare, swarm, haber portalları, web tv ve adını sayamayacağım internet tabanlı pek çok iletişim aracıyla 2006 yılından sonra tanışmaya ve aktif kullanmaya başladık. Yani son 10 yılda iletişimin dibine vurduk desek yanlış olmaz sanırım.
Algı yönetimine maruz kalmayın
Artık haberlere anlık ulaşabiliyor ve daha da önemlisi mobil teknolojilerin gelişmesi ve yaygınlaşması ile kendimiz de haber verebiliyoruz. Bu hem çok keyifli hem de bir o kadar tehlikeli bir gelişme. Zira haber yapabilmek için ismine gazetecilik denen bir meslek ve üniversitelerde bununla ilgili fakülteler kurulmuş olması bu işin gelişi güzel yapılmaması gerektiğini bize anlatıyor olması lazım. Sanırım hepimiz internet üzerinde ve özellikle de sosyal medya üzerinde okuduğumuz haberlere karşı temkinli yaklaşıp doğrulatma gereği duyuyoruz. Bazı olaylar çıplak gözle göründüğü gibi olmayabilir ve araştırmadan verilen bir haber sizi tamamen farklı bir yöne sürükleyebilir. İşte son dönemde sıklıkla duymaya başladığımız “algı yönetimi” kavramı da bu noktada devreye giriyor ve bizlerin bir konu hakkında yanlış fikir sahibi olmamızı sağlayabiliyor.
Herkes kendi bildiği işi yapsın
Diğer önemli konuya ise birinci konunun sonunda aslında giriş yapmış bulunuyoruz. O da “herkes kendi işini yapacak”. Bizim genel ve temel hastalığımız her konuda fikir sahibi olup her konuya karışmamızla ilgili. Her nedense teknik direktörlükten tutun da mimarlığa kadar her alanda müdahale etme, fikir beyan etme hakkını kendimizden bulabiliyoruz. Avrupalılar ile iş yapanlar bilir. Orada yaşayan biri eğitimini aldığı iş dışındaki diğer konularda benim uzmanlık alanım değil deyip o işe karışmazlar. Biz bunu tembellik ya da becerisizlik olarak görürüz ama Avrupa ile Türkiye’nin ekonomik, teknolojik, sosyal ve daha pek çok alanda durumunu kıyaslayacak olursak tıpkı tavşan ile kaplumbağanın yarışı gibi kimin kazandığını da çok net göreceksiniz. Önemli olan her işten biraz anlamak değil bir işten tam anlamak olduğunu idrak ettiğimizde biz de yolumuzda daha sağlıklı ilerleyebileceğiz.
İletişim yönetimini profesyonellere bırakın
Bu iki konu ile giriş yapmamın sebebi ise iletişim yönetimini kişisel tecrübeler ile değil uzmanlar aracılığı ile yapmamızın gerekliliğine vurgu yapmak içindi. Bugün Türkiye’de 60’ın üzerinde iletişim fakültesi var ve her yıl binlerce öğrenci buradan mezun oluyorlar. Gelin görün ki bu genç arkadaşlar kendi eğitimini aldıkları meslek ile ilgili iş bulma konusunda ciddi zorluklarla karşılaşıyorlar. Basın ile ilişkilerin yürütülmesi, reklam etkinlikleri, kurum içi iletişim çalışmaları gibi profesyonel iletişim faaliyetlerini çoğunlukla patronlar ya da tepe yöneticiler bizzat yürüterek bu meslek dalını boşa çıkarıyorlar. Bugün Bursa’da yaklaşık 50 binin üzerinde irili ufaklı işletme var. Ama bünyesinde bir iletişim uzmanı çalıştıranların sayısı 500 bile değil. Bu oran tüm Türkiye için geçerlidir. İletişim trafiğinin çığ gibi büyüdüğü günümüzde artık hata yapma lüksümüz yok. Gelin yarın yeni biri başlangıç yapın ve iletişim yönetiminizi profesyonel ellere bırakın.