M. Serdar OMEROGULLARI
Atatürk sevgisi toplumu mutsuzluğa itiyor
Yayınlanma:
Okumayı sevmeyen bir toplum olduğumuzun farkındayım ve sadece başlığa bakıp yazının kalanını okumayanların, kulaklarımı çınlatacağından emin olduğumu hemen belirtmek isterim.
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bir paylaşım dikkatimi çekmiş ve gülümsememe neden olmuştu. Paylaşımda, 5 liradan 200 liraya kadar kağıt banknotlar alt alta dizilmiş ve yanına “insan fakir olunca Atatürk bile yüzüne bakmıyor” notu düşülmüştü. Sizin de göreceğiniz gibi 200 lirada Atatürk resmi doğrudan size bakarken meblağ küçüldükçe Atatürk de suratını sizden çeviriyor. Keskin zekalı bir muzip bu detayı görmüş ve bunu da güzel bir mizah malzemesi yapmayı başarmış.
Yazının Atatürk’ün kendisiyle değil üzerine resimleri basılı olan “para” ile ilgisi olduğunu sanırım fark etmişsinizdir.
Bugünkü manada kapitalizm 19. yüzyılın başlarında egemenliğini kurmaya başlamış ve yarattığı tüketim toplumu ile insanları ihtiyaçlarının kölesi haline getirmeyi sağlamıştır. Oysa bir insan 7 yaşından önce ve 70 yaşından sonra sağlıklı olduğu, nefes aldığı, karnını doyurduğu ve tuvaletini yapabildiği sürece mutludur. Son model bir cep telefonuna veya 4K bir televizyona ihtiyaç duymaz. Sevdiklerinin sesini duyabileceği sıradan bir telefon ya da hoşuna giden programı seyredebildiği tüplü bir tv bile onu mutlu etmek için yeterlidir.
İşte bu iki yaşın arasında kalan dönem insanın esaret dönemidir. Çünkü kapitalizm, yarattığı toplumsal baskı ile ona elindekilerinin değersiz ve yetersiz olduğunu söyler. Daha yenisine ve daha fazlasına sahip olmak için ise daha fazla çalışması gerektiğini telkin eder. Oysa ki zengin olmak çok çalışmak ile ilgili değildir. Zira öyle olsa dünyanın en zengin insanları hamallar, inşaat işçileri ya da köylüler olurdu. Zaten mesele de sizin zengin olabilmeniz değil, zengin olabilme ihtimaline doğru posanız çıkıncaya kadar çalışmanızdır. Şu detayı belirteyim ki zengin olanlar bana kızmasınlar. Elbette piyango veya miras yolu dışında zengin olanlar çok çalışmışlardır ama bu çalışma zeka, doğru iş, doğru zaman, çevresel faktörler, dış destekler vb. başka unsurlar ile desteklendiği için maddi sonuç yani zenginlik doğurmuştur.
1897 yılında İtalyan ekonomist Vilfredo Pareto tarafından keşfedilen ünlü 80’e 20 kuralı vardır. Ülkedeki kaynakların %80’nine ülkede yaşayan insanların %20’si sahip olur. Bir şirketin gelirlerinin %80’nini müşterilerinin %20’si oluşturur. Bu kuralın dünyanın neredeyse tamamında geçerli olduğu gözlenmiştir. Eğer 20 sizin uğurlu sayınız değilse 80 ile mutlu olmanın yollarına bakın.
Ben Mandra Filozofu değilim ama size “mutluluğun formülünü daha fazla kazanmak değil daha azı ile yetinmeyi bilmektir” diye tanımlayarak bu haftaki yazımı da sonladırıyorum. Sağlıcakla kalın.