Sevdiğiniz ama çok sevdiğiniz, canınızdan aziz bildiğiniz bir insan gözlerinizin önünde her gün eriyorsa ve siz dâhil yeryüzünde yaşayan hiçbir insanın da elinden bir şey gelmiyorsa işte o an hayat anlamını yitiriyor. Ne günlük kaygılar, aldılar verdiler, ne etrafınızdaki insanların yaptıkları ya da yapmadıkları. Ne kazandıklarınız ne kaybettikleriniz. Zira ellerinizin arasından kayıp giden şey o kadar büyük ki yapılan yaşanan hiçbir şeyin önemi kalmıyor. Öyle ise ne bağlıyor insanı yaşama ne tutuyor sizi bu dünyada. Mücadele gücü nereden geliyor. Yaşama azmini nasıl buluyor insan yüreğinin derinliklerinde. Her sabah yataktan kalkmak nasıl zul gelmiyor insana. Samimi bir yanıt vereyim mi bilmiyorum. Yarınlar da bir umut olduğunu, doğan her günde yeni, iyi bir şeyler olacağını nasıl düşünüyor insan. Bilmiyorum. Yüreğinde böyle derin bir acı ile yaşarken aralarda nasıl oluyor da gülebiliyor. Nasıl oluyor da umudu taşıyor, taşıtmaya çalışıyor. Bilmiyorum. Biliyorsanız lütfen söylemeyin. Öğrenirsem büyü bozulur diye korkuyorum.
Ama bildiğim bir şey varsa her gün yeni bir umutla uyandığım, sonunu bildiğim bir filmi izlerken senaryonun değişebileceğini düşünmem ya da sonu olmasa bile gidişatı istediğim gibi yaşayabileceğime olan inancım. Her günü dolu dolu yaşamak mevcut zamanı en verimli şekilde kullanmak. Ağustos sıcağında bir bardak soğuk suyun ya da yağmur damlalarının yüzüme çarpmasının keyfini sevdiklerimle çıkarabilmek. Havada ki kar kokusunu hissede bilmek, rüzgârın henüz varken saçlarını dağıtmasına izin verebilmek. Bir dostunuzla sahilde kurumuş yosunların üstüne sırt üstü uzanıp gökyüzünde yitip gitmek. Tek kelime etmeden bi dünya şeyi paylaşabilmek. Siz anlatmasanız bile yüzlerce kilometre ötede ki başka bir dostun telefonda titreyen sesinizden yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu hissetmesi. Bana mücadele gücü veren işte bunlar. Hayat, içinde sana ayakta durabileceğin, zoru ve zorlukları göğüsleyebileceğin o kadar çok ayrıntı barındırıyor ki aslında. Tabi görmesini, hissetmesini bilene.
Çekilen her zorluğun, yaşanan her acının aslında size bir değer kattığını ruhunuzu olgunlaştırdığını bilmezseniz mücadele etmeye olan inancınızda kalmaz, gücünüzde. Yüreğiniz kan ağlarken hayata tutunmak tutunabilmek kolay değil biliyorum. Acı çekmekten zevk alında demiyorum. Acıyı da, sevinci de paylaşın diyorum. Yaşayın ama dolu dolu yaşayın. Anın değerini bilerek bu gün için değil yarın için yaşayın. Sadece kendiniz için değil aileniz, dostlarınız için tanımadığınız milyonlar için hatta hatta sokağınızda annesiz kalmış kedi yavrusu için yaşayın. Göreceksiniz nasıl bir mücadele ruhuna sahip olacaksınız. Çaresizliğinize ağlayın, ağlamanın kıymetini biliyorsanız eğer hıçkıra hıçkıra ağlayın. Korkmayın bu sizi hayattan koparmaz. Kahkahalarla gülmenin içinizdeki acıyı alıp götürmediği gibi çaresizliğinize ağlamakta sizi karanlığa götürmez.
Demem o ki mücadele gücünü, kazanma hırsı vermesin size. Çünkü kaybettiğinizde yıkılırsınız. Yaşadığım ve öğrendiğim kadarı ile de hayatta kazanmaktan çok kaybetmek var. Bazılarını engellemek elinizde lakin pek çoğuna müdahale bile etmek söz konusu değil. Öyleyse mücadele gücünüz sevgiden, paylaşmaktan, hissetmekten gelsin. Kaybettiğinizde de kazandığınızda da yalnız olmadığınızı görmek, yeni başlangıçlar için de mevcut durumu taşımak için de size istemediğiniz kadar güç verecektir. Hayatta hiç olmazsa bir insana yaşam sebebi olduğunuzu unutmadan yaşayın. Yaşayın. Tepkisiz kalmayın, sağlıcakla kalın.