Alp KORHAN
FUTBOLDA HAKLI REKABET
Futbol artık sermaye sporu, kapitalizm her şeyi olduğu gibi futbolu da ele geçirdi. Kimileri bundan memnun; daha iyi takımlar ve futbolcular izlediklerini düşünüyorlar. Ben ise kapitalizm her nereye girerse girsin haksızlık ve adaletsizlik getirdiği için bu durumdan rahatsızım. Dünya değişti, futbol da tabii ki değişecek. 1930 yılındaki oyun ile şimdiki bir olamaz elbette. Taktikler değişiyor; insanlar ve dolayısıyla sporcular değişiyor; teknoloji gelişiyor; her şey değişiyor. Futbolun belli açılardan gelişmesi, görsel olarak daha iyi hale gelmesi bazılarını mutlu etse de bu gelişim dediğimiz şey maalesef sadece ayrıcalıklı bazı sermaye kulüpleri için geçerli gibi geliyor bana. Mesela bizim tuttuğumuz takımın maçlarını izleyebilmek için tonlarca para verdiğimiz bir yayıncı kuruluş var, bu yayıncı kuruluş Katar merkezli bir medya grubuna ait. Bu Bein Sports Media kuruluşunun sahibi Nasır el-Halifi aynı zamanda Paris Saint Germain kulübünün de başkanı. Bu kulüp 222 milyon euroya Neymar'ı transfer etmişti zamanında. Tamam parası var alır diyelim; peki bu parası olan kulüpler dışında kalan diğer kulüpler ne yapacaklar? Fransa National Lig'de oynayan Avranches takımı kapatılsın mı o zaman? Böyle yüksek paralar harcayabilen sermaye kulüpleri, tüm dünyadaki futbol kulüplerinin yüzde biri bile değildir. Geriye kalanların suçu ne? Her takımı bir Arap milyarder mi almak zorunda? Hadi oyuncu yetiştirsinler o zaman madem satın alamıyorlar. Tamam gayet mantıklı, ki zaten yapmaya çalıştıkları da bu. Sonra gelip birileri parayı bassın ve o adamı alsın. Mesela Jack Grealish, izlemekten müthiş keyif aldığım bir oyuncuydu. Birmingham doğumlu bu adam; Birmingham'ın en önemli kulübü olan Aston Villa'da oynarken her futbolsever adeta büyülenmişti. Jack Grealish bize daha alt sıra takımlarda da bu kadar yetenekli, lider ve etkileyici oyuncular oynayabilir demek ki dedirtmişti. Sonra futbolun bir diğer tüccarı Manchester City geldi, 117,5 milyon euro verdi ve Jack Grealish'i kaptı. Ya ne olacaktı ki? Abu Dhabi United Group bu Manchester City'nin sahibi sonuçta. Yayıncılar, reklamcılar, medya gibi bütün etkenler bu paralı kulüplerin yanındayken başka da bir ihtimal kalmıyor. Maçları en iyi saatte yayınlanıyor, daha çok kişiye ulaştırılıyor; doğal olarak da futbolcular buraları tercih ediyor. O zaman Aston Villa 117,5 milyon euroya bir yıldız oyuncu alsa desek o da imkansız. Çünkü ilk tercih değiller, zaten öyle olsalardı Jack Grealish orada kalırdı. Hadi geçelim Aston Villa'yı, onlar da çoğu kulübe göre ayrıcalıklı sayılır. Paranın en çok akıtıldığı İngiltere Premier Lig'de oynuyorlar. Onlar da Hollywood'un Brad Pitt'i olmasalar da bir Tobey Maguire olabilirler en azından. Şu bir gerçek ki para neredeyse iyi futbolcu orada ve en çok onlar izlenir. Ya da bize bu ilüzyonu gerçekmiş gibi sunuyorlar. Peki gözümüzü bu kadar kapatırsak ve sadece bu milyarlık gösteriden başka bir şeye bakmazsak; amatör liglerdeki, alt kümelerdeki cevherleri nasıl keşfedeceğiz? Şenol Güneş hocam der ki: ''Futbolu eskiden açlar oynar, zenginler izlerdi; şimdi ise zenginler oynuyor, açlar izliyor'. Ben buna katılmıyorum. İkinci amatör kümedeki futbolcular bırak zengin olmayı para bile almıyorlar. Bu futbolcuları yok mu sayalım? Ama varlar. Biz futbolu sadece televizyonda para verip izlediğimiz şey zannediyoruz galiba. Bir pazar günü çıkıp mahallendeki veya semtindeki bir futbol sahasına gitsen bedava maç izleyebilirsin aslında. İnanın bana çok da keyifli bir şey; hatta oturup Barcelona - Atletico Madrid maçı izlemek yerine gidip bir amatör küme maçı izlemeyi tercih ederim. Oradaki coşkuyu, tutkuyu, takımı sahiplenme hissini televizyondaki milyarlık kulüplerde bulmak çok zor. Bizim burada bir de Türkiye Kupası diye bir turnuva var ama adını Süper Lig Kulüpleri'ni Yüceltme Kupası koysak daha mantıklı olur. Türkiye'de sadece büyük kulüpler varmış gibi davranan bir federasyon var; düşük bütçeli kulüplerin şehrine gidilmiyor, stadlarında maç oynatılmıyor, aman büyük takımların futbolcuları sakatlanmasın diyorlar. Küçük takımları, stadlarındaki eksikleri, o takımların futbolcularını, o takıma gönül vermiş taraftarları umursamaya başlayın artık. Futbol sadece ayrıcalıklı bir zümreye ait değil, olamaz. O kötü çimlerde yırtık kramponlarıyla maç yapan ve hayatını böyle kazanmaya çalışan bu futbolcuların suçu ne; bu takımları yöneten ve destekleyen insanlar illa ki sizin yayıncı kuruluşunuzda, bizi izlemek zorunda bıraktığınız maçları mı izlemeli? Ne olur nasıl yapılır bilmiyorum ama en azından ülkemizde Türkiye Kupası'nda seri başı sistemi kaldırılıp; küçük dedikleri ama aslında gidip görünce hiç de küçük olmadığını anlayacakları o takımların stadlarında da maç yapılsın. Bu kulüpler de ayakta durabilsin, stadları düzelsin, oyuncular daha iyi zeminde top oynasın. Arda Turan bir keresinde iyi zeminde top oynamanın ne kadar kıymetli olduğundan bahsetmişti, hatta en büyük problemimizin bu olduğunu söylemişti. Bunları düzeltirsek kulüpler malzeme giderleri, faturalar, hatta futbolculara verilen suların parasını düşünmek yerine futbola ve futbolcu yetiştirmeye odaklanabilir. Böylelikle futbolu sadece üç beş tane milyarlık kulübün değil binlerce semt takımının, mahalle takımının ve amatör takımların da oynadığını hatırlarız. Belki dünyadaki sistemi değiştiremiyoruz maalesef böyle bir çabamımız da yok ama en azından ülkemizdeki futbol içi adaletsizlikleri ortadan kaldırıp; futbolumuzu geliştirmek mümkün. Futbolu ayrıcalıklıların tekelinden alıp halkın tamamına geri vermek şart. Bırakın daha fazla takım, daha fazla futbolcu, daha fazla stadyum ve daha fazla taraftar görelim. Paranın söz sahibi olduğu bu futbol düzenini bir tarafa bırakıp mücadeleye odaklandığımız zaman futbol bize keyif vermeye devam edecek.