Abdullah Avcı'dan torpil itirafı
İstanbul Başakşehir Teknik Direktörü Abdullah Avcı, Milliyet'ten Bilal Meşe'ye konuştu.
"Kısa vadede stat projemizi gerçekleştirdik, Avrupa’nın en iyilerinden birini yaptık. Orta vadede ayaklarını yere basan bir takım yaratmak vardı, onu da başardık. Uzun vadede ise en büyük hayalim olan Alman modeliyle bir futbol akademisi kuracağım. Proje ve arazi hazır. Altyapı oyuncuları okul ve futbol eğitimlerini burada alacaklar."
Milliyet gazetesinden Bilal Meşe, Avcı ile gerçekleştirdiği röportajı kendine has uslübuyla aktardı...
Avcı 51 yaşında... Buram buram tecrübe kokuyor... Buna karşın biraz ‘utangaç’ ve fazlasıyla ‘duygusal’ bir hocadır bizim penceremizden... En kızgın anlarını bile gülücüklerle örtmeye çalışan bir fotoğraftır.
Büyükşehir’de başlayan, başarılarını A Milli Takım’a taşıyan ve 2.5 yıl gibi süreyle o koltukta oturan, ancak kötü sonuçların faturasını kendisine kesen ardından da Başakşehir’e dönüş yapan Avcı ile samimi bir söyleşi gerçekleştirdik... Avcı’nın yaşamında “hayır” kelimesine pek yer yoktur. Yeter ki gerekli iletişimi kurun, gerisi çorap söküğü gibi gelir. Biz sorduk, o açık yüreklilikle yanıtladı, zaman zaman duygusallaştığına da tanık olduk.
"ZAMANLA ÖĞRENDİM"
Abdullah Avcı dışarıdan kendine nasıl bakıyor merak ettik:
“Sokakta yürüyen Avcı, kamuoyundan çok iyi mesajlar alıyor, halk ona çok doğru bakıyor. İnsancıl tarafı çok yüksek ve çok duygusal bir fotoğraftır. Düzgün bir insan olarak tanımlanmak Avcı’yı müthiş mutlu ediyor.”
- Duygusallık güzel meziyet hocam... Ama içinizden geçenleri de fazla dillendirmemek gibi bir özelliğiniz var?
“Evet içime çok atıyorum. Bizim meslek başlı başına sabıra dayalı bir iş. Sabır kelimesi bu işin anahtarı. Evet duygusallığı işe karıştırmamak gerekir. Artık bunu yapmıyorum, zamanla öğrendim, tecrübe kazandım.”
- Sabır kelimesine işaret ettiniz. Milli Takım’da oyuncuları kazanma adına çok sabır gösterdiniz. Ya şimdi?
“Sabırlıyım, insanları kazanmak için uğraştığım doğrudur. Bu sabrı geçmişte uzun zamana yayıyordum, ama artık bu da geriye geldi. Artık sabır ve zaman çok uzun olmuyor. Doğru bildiğim kararları hemen devreye sokuyorum, noktayı koyuyorum.”
- Yani çıraktınız, şimdi usta mı oldunuz?
“Hayır, o zaman da çırak değildim. Ancak Milli Takım çok farklı bir yer. Çok önemli tecrübeler kazandım orada. Bu tecrübeleri parayla satın alamazsınız. Çünkü çalıştığınız kulvar farklı, oyuncular farklı. En önemlisi orada ülkeyi temsil ediyorsunuz. Buna bir de medyayı eklersek, farkı görürüz. Onun için önemli tecrübeler koydum cebime.”
"EN BÜYÜK HAZİNEM"
Avcı’nın mütevazı bir yapısı var, egosu yok gibi, pozitif enerjiyi her an alabilirsiniz hocadan...
“Sokakta, halkın arasında yaşayan birisiyim. Önemli olan sokaktaki insanların Avcı’ya nasıl baktığıdır. Bu bakışlar çok önemli. Müthiş pozitif enerjiler alıyorum. Bunu kazanmak benim en büyük hazinemdir. Hangi takımın taraftarı olursa olsun, sempatiyle bakıyorlar. Bu bana yeter de artar bile.”
- Hocam, Milli Takım’dan Başakşehir... Bu dönüş sizi nasıl etkiledi:
“Asla üzgün değilim, son derece mutlu ve huzurluyum.”
"62 BİN GENÇ VAR"
- Peki hocam, Başakşehir’de bilinmeyen projeleriniz var mı? Kısa, orta ve uzun vadede neler yapmayı hedefliyorsunuz?
“Kısa vadede stat projesi vardı, gerçekleştirdik. Avrupa’nın en iyi statlarından birini yaptık. Orta vadede ayaklarını yere basan bir takım yaratmak vardı, onu da başardık. Artı stat içinde bir kreş oluşturduk, insanlar çocuklarıyla maça gelecekler, çocuklarını kreşe emin ellere bırakacaklar. Orta vadede spor kütüphanesi kuracağız stadın içine. Uzun vadede ise futbol akademisi kuracağım. Proje ve arazi hazır. Benim en çok hayal ettiğim altyapılardaki oyuncuların okul ve futbol eğitimini alabileceği, tesislerin yürüyüş mesafesinde olacağı bir akademi oluşturmak. Doğru eğitmenler ve doğru antrenörler görev yapacak bu akademide. Başakşehir 500 bin nüfuslu bir yer. 62 bin tane 11-18 yaş arası insan var. Burayı ailelerin de içinde olabileceği bir futbol vadisi yapacağız. Maç günleri de etkinlikler olacak. Konserler düzenlenecek. Bayanları içine çekebileceğimiz alanlar olacak. Akademiyi Almanya modeli gibi kurup, 5-6 sene sonra ligin tepelerinde dolaşan bir Başakşehir yaratmak en büyük hedefimizdir.”
"CİDDİ YOL ALDIK"
- Yani 6 yıl sonra mı Başakşehir’i şampiyon olarak göreceğiz?
“Üç büyüklerle yarışmak, kadrosuyla, bütçesiyle kolay mıdır ağabey. Bu dinamikleri sen de çok iyi biliyorsun. Şu anda üç büyüğün arkasına yapışmış bir Başakşehir var. 6 ayda çok önemli mesafeler katettiğimizi düşünüyorum. 5 sene sonra şampiyonuz dersek, bu çok gerçekci olmaz.”
"ÇOK ÜZÜLDÜM, HEP İÇİME ATTIM"
"Milli Takım’ı çalıştırdığım dönemde çok üzüldüğüm ve sinirlendiğim zamanlar oldu ama hep içime attım. Siyasetin içine çekildim, benim için cemaatçi diye bile yazıldı, çizildi. Bunlar bir algı yönetimidir. Müslümanım, laik bir cumhuriyet çocuğuyum."
Abdullah Avcı’ya, A Milli Takım’ı çalıştırdığı dönemde yaşadığı sıkıntıları da sorduk, çok çarpıcı yanıtlar aldık...
“Çok üzüldüğüm ve sinirlendiğim anlar oldu, ama hep içime attım. Bakın yazılı ve görsel medya da bu oyunun ayrılmaz bir parçasıdır. Bizler bir aileyiz. Etle tırnak gibiyiz. Elbette biz o koltuklarda oturuyor ve bu oyunu yönetiyorsak, övgü de eleştiri de olacaktır. Bu işin doğasında var. Oyun ve oyuncu tercihlerim eleştirilebilir. Hatta teknik direktörlüğüm bile tartışılabilir. Bu anlamdaki eleştirileri okurum, bu eleştirilerden alacağım bir şeyler varsa, onları da cebime koyarım. Yani medya bize eleştirileriyle farklı bir pencere açacaksa buna saygı duyarım.”
Avcı Hoca dalıp, gidiyor, gözleri sulanıyor:
“Geçmişe bakıyorum, o kadar üzüldüğüm konular var ki, anlatamam. Saha dışında insanlar üzerinde yaratılan algılar, kişilik, karakter, sahanın dışında konuşulan her şey beni çok üzmüştür. Yazılanlar, çizilenler hâlâ hafızalarda. Siyasetin içine çekildim, cemaatçi diye bile yazıldı, çizildi. Bunlar bir algı yönetimidir. Benim bir ailem, annem, babam, çocuklarım var, okula gidiyorlar. Bu oyunu geliştirmeye çalışıyorum, bütün teknik adamlar gibi. Bunun dışına çıkıldığı zaman ki bana bu yapıldı, çok yıpratıldım. Düşünün haberim yok, bir kamera annemin, babamın, evine gidiyor. Bu doğru mu? Asla. Nedir bu? Bu hiç etik değildir. Benden habersiz, bilgim yok. Ben futbol adamıyım. O dönemlerde ‘başarılı mıyım’ dedim. Asla. Başarısız olduğumu ben de biliyordum. Skorlar bunun canlı örneğidir. O dönemlerde son söyleşimi yine seninle yaptım, ne dedim anımsıyor musun ağabey ‘Kendi ipimi kendim çekerim’ demiştim. Gazeteniz bu manşetle çıktı. Ne yaptım? İpimi kendim çektim, istifa ettim. Ama insanın özeline gelince orada duracaksınız ağabey. Saha içine evet, fakat saha dışına hayır!”
- Peki hocam lafı siz açtınız, şimdi soruyorum. İddia edildiği gibi cemaatçi miydiniz?
“Müslümanım, laik bir cumhuriyet çocuğuyum.”
"EVET TORPİLLE GELDİM!"
- Milli Takım için hep destekten söz ettiniz, sizi buraya getiren bir başka faktör yok mu yani?
“Torpil anlamında soruyorsun sanırım. Medya, kamuoyu destek verdi, bunun adı eğer torpilse evet, torpille geldim. Tabii ki birileri bir yerlere gelirken, destek olmuşlardır. Kapılar hep böyle açılır. Genç Milli Takım’dan Büyükşehir Belediye’ye Göksel Gümüşdağ getirdi. Niye? Genç milli takımlardaki başarılarımızdan dolayı. Büyükşehir’de 6 yıl kaldım, ciddi destekler verdi bu süreçte. Bu destek sadece Avcı için değil, Mustafa Denizli, Fatih Terim, Şenol Güneş hocamız için de geçerlidir. Kimse kimseyi yolda kolundan tutup oralara getirmez. Bu ilişkiler destek olmuştur. Tabii ki Gümüşdağ’ın benim hayatımdaki yeri farklı. Gümüşdağ’ın hâlâ büyük desteğini görüyorum, beraberiz.”
- Gelecekte üç büyüklerde çalışmak hedefleriniz arasında var mı?
“Bulunduğum yerlerde doğru işler yaparsam, yol haritası otomatik olarak belli olur. Nasıl Belediye’de iken A Milli Takım’a gittim. Başarılı olduğum sürece o kapılar kendiliğinden açılır, bu herkes için geçerlidir. Artı illa üç büyüklerde çalışacaksınız diye bir kural mı var!”
"FUTBOL OYUN, SAVAŞ DEĞİL"
“Bilim ve tekniğin işin içine girdiği bir oyunda Vatan-Millet-Sakarya artık gerilerde kaldı. Örneğin, ‘mücadele ettik, kazandık’ ne demek ağabey? Bu cümlenin açılımını anlamış değilim. Zaten bu oyunda mücadele edeceksiniz. Bir de ‘savaştık, kazandık’ var... Bizimkisi bir savaş değil, bir oyun.”
"REKABET OLUŞMAZSA SORUNLAR ÇÖZÜLMEZ"
Abdullah Avcı, gelecek sezon değişecek olan yabancı statüsünü değerlendirirken, altyapılara vurgu yaptı:
“Türk futbolunun sorunu, yabancı sayısını artırmak ya da kısıtlamak değildir. İsterseniz 14, isterseniz 28 tane yapın, fark etmez. Bu konuyu 30 senedir konuşuyoruz. Sorun altyapı sorunudur. Altyapılara kalite, eğitim ve bir standart getirmediğiniz sürece 30 sene daha konuşmaya devam ederiz. Beş tane Selçuk altyapıdan çıkarsak, dışardan niye yabancı getirelim ki! İki tane Emre altyapıdan çıksa fena mı olur? Ya da 5 tane Burak, ne bileyim Gökhan Gönül. Yerli ve yabancı oyuncular arasında rekabet ortamı yaratmak bu işin olmazsa olmazıdır. Önce rekabeti sağlayalım, altyapılara bir standart ve denetim getirelim, eğitim seviyesini yükseltelim. Bunların hiçbiri yokken, isterseniz serbest bırakın, ne fark edecek ki? Almanya’ya bak ağabey, 2004 yılında start aldılar, dünyanın bir numarası oldular. Yani onlar gerçeği gördüler, biz hala konuşmaya devam ediyoruz. Onlar gibi altyapıdan başlamak şarttır.”
- Genel olarak bakarsak sayısal fazlalığın başka katkısı olacak mı sizce?
“Bunun şimdiden bir faydası oldu, yerli oyuncuların fiyatı düştü. Artı izleme komitelerinin işleri biraz daha çoğaldı. Daha çok araştıracaklar, keselerine uygun futbolcular bulacaklar.”
"BEŞİKTAŞ BİR ADIM ÖNDE"
"Şampiyonluk yarışında Beşiktaş’ın bir adım önde olduğunu düşünüyorum. Fenerbahçe ve Galatasaray’ın oyuncu kadrosu iyi ancak bazen yukarı, bazen aşağı gidiyorlar. Beşiktaş’ın ise bir düzeni var. Ligde derbi kazanmadan da şampiyon olabilirsiniz."
- Süper Lig’in ilk yarısındaki futbol kalitesini nasıl buldunuz?
“Çok dalgalı... Oyun olarak düzenli takımlar var. Kimler? Fenerbahçe ve Galatasaray’ın oyuncu kadrosu iyi. Ancak bazen yukarı, bazen aşağı gidiyorlar. Ama Beşiktaş’ın bir düzeni var. Tamam derbi kazanamıyor, ama oyun düzeni var. Bursaspor’un saha içinde bir düzeni var. Kasımpaşa var, biz varız. Hamza kardeşimin Galatasaray’da başarılı olmasını çok istiyorum. Bu yetenek onda da fazlasıyla var. Evet, Türkiye’de maç kazanırsınız, ama Avrupa’da oyuncu kalitesiyle maç kazanamazsınız. Dortmund’un ligdeki konumu belli. Ama buraya geliyor 4 atıyor, sahasında yine 4 atıyor. Avrupa takımları cezalandırıyor, ama biz cezayı kesemiyoruz. Niye? Hep anlatmaya çalıştığım sebepler yüzünden.”
- İyi ama Beşiktaş derbilerde sınıfta kalıyor. Derbileri kazanamayan takımlar nasıl şampiyon olur?
“Olur, bal gibi olur. Tüm maçlarını kazan, derbileri kaybetsen bile şampiyon olursun. Beşiktaş çok doğru yolda, oyuncu anlamında iyi yatırımlar yaptılar. Genç ve Türk oyunculara önem veriyor. Gökhan Töre, Oğuzhan, Kerim gibi.”
"KUŞ SÜRÜSÜ GİBİ"
- Lig nasıl biter hocam?
“Üç büyük takım arasında gider. Beşiktaş’ın saha sorunu olmasaydı... Bu dalgalanma onları yoruyor diye düşünüyorum. Oyun düzeni anlamında eksiklikleri yok. Bazı kırılma anları yaşadılar. Genel fotoğrafa baktığımda Beşiktaş’ın bir adım önde olduğunu düşünüyorum. Fenerbahçe’nin de oyuncu anlamında istikrarı var.
- Hangi futbol felsefesi sizi mutlu eder?
“Beraber hareket etmek, bir kuş sürüsü gibi. Bu unsuru geliştirmeye çalışıyorum. Oyun olarak beraber hareket etme unsurunu yakaladık. Ligde 4. sıradayız. Yeter mi? Asla... Çıtayı yükseltmek zorundayız.”
‘HAKEMLERİMİZ İYİ NİYETLİLER’
“Hata ile maç kazanıyoruz, hatalarla maç kaybediyoruz. Hakemlerin kötü niyetli olduğuna inanmıyorum, iyi niyetliler. Hataların çoğu aşırı baskıdan kaynaklanıyor. Hep birlikte yardımcı olmamız gerekir ki, baskıyı üzerlerinden atabilsinler, o zaman az hata yaparlar. İyi niyetlerinden asla kuşkum yok.”