3 yıl sonra GDO'ya izin verildi
Biyogüvenlik Kurulu, kamuoyunda tartışma yaratacak bir karara imza atarak Genetiği Değiştirilmiş(GD) 3 Mısır türüne ithalat izni verdi. Kurul, 26 Mart 2012 tarihinde yaptığı toplantıda "zararlı" diye izin vermediği T25, MIR604, MON863 ürünlerine 3 yıl sonra bu kez, "zararlı değil" diyerek ithalat izni verdi. İzin çıkan mısır çeşitlerinden biri için Kurul, "immün sistem, genito-uriner sistem dahil çoklu organ ve sistem zedelenmesini rapor eden yayınlar var" demişti.
Resmi gazete'nin 16 Temmuz 2015 tarihli sayısında yayınlanan yeni karara uzmanlar tepkili. T25, MIR604, MON863 ürünlerine ithalat izni verilmesini eleştiren Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Ahmet Atalık, "Kurul kararında çelişki çok. Bu ürünlerin hayvan yemi olarak ithalatına izin veriyorlar ancak gıda tüketim olarak ithalat izni yok. GDO zararsız deniliyor. Öyleyse küçük çocukların mamalarında neden kullanılmıyor? Türkiye'nin GDO'ya ihtiyacı yok. Alınan yanlış kararlardan dönülmeli" diye konuştu.
'İthalatı destekleme girişimi'
Biyogüvenlik Kurulu'nun GD'li 3 mısır ve 2 soya ürününe izin verdiğini belirten Atalık, "GDO öyledir, böyledir kısmını bir kenara koyalım. TÜİK rakamlarına göre son 10 yıllık süreçte çiftçi 27 milyon dönüm tarım arazisini ekmekten vazgeçti. Çiftçi kazanamadığı için ekim yapmaz oldu. 2014'de 2 milyon ton soya, 1.5 milyon ton mısır ithal ettik. Bunların ne kadarı GDO'lu bilmiyoruz. 27 milyon dönüm arazinin sadece 5.5 milyon dönümünü soya ve mısır tarımına ayırmış olsak yurtdışından ithal etmemize gerek kalmayacak. GDO'ya verilen her izin soya ve mısır ithalatını destekleyici politikadır" ifadelerini kullandı.
'3 yılda ne değişti?'
Kararı 'skandal' olarak nitelendiren Greenpeace Tarım ve Gıda Kampanyası Sorumlusu Tarık Nejat Dinç ise şunları söyledi:
"Bu 3 çeşit ile ilgili belki de en skandal karar MON863 kodlu GD mısır çeşidinin onaylanmasıdır. MON863 içerisinde antibiyotik direnç geni taşıyan bir GDO çeşididir. Bilindiği gibi Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 2011 tarihinde antibiyotik direnç geni içeren GDO'ların yasaklanması gerektiğine hükmetmişti. Biyogüvenlik Kurulu da, 2012 yılında İDDK'nın bu kararına paralel olarak MON863 ile ilgili başvuruyu reddetmişti. Sormamız gereken soru şudur; Şimdi ne değişmiştir de, Biyogüvenlik Kurulu'nun kendi komite raporlarında dalak, immün sistem, çoklu organ sistemi zedelenmesi riski taşıdığı ifade edilen bu GDO, birden bire 'temiz' ve ithal edilebilir hal almıştır? Kanamisin ve Neomisin antibiyotikleri birden bire Dünya sağlık Örgütü'nün 'kritik antibiyotik' listesinden mi çıkartılmıştır da Biyogüvenlik Kurulu bu antibiyotiklere direnç taşıyan bir GDO'ya izin vermiştir? Üstelik de bunu İDDK'nın bağlayıcı hukuki kararına muhalefet etmek suretiyle yapmıştır."
Dinç, kurulun tavukçuluk lobisinden etkilendiğini de belirterek, "Söz konusu yeni GDO izinlerinden sonra halkımız antibiyotik direnç geni de içeren bu GDO'lu yemlerle beslenen tavukları nasıl gönül rahatlığıyla tüketecektir doğrusu merak ediyoruz" dedi.
Yem olması bile sakıncalı denmişti
Biyogüvenlik Kurulu tarafından 2012'de MON863 ile ilgili risk değerlendirme raporunun son bölümünde, "Sonuç olarak; MON863 mısır çeşidi ile ilgili kaynaklar dikkate alındığında; hepato-renal toksisite başta olmak üzere dalak, immün sistem, genito-uriner sistem dahil çoklu organ ve sistem zedelenmesini rapor eden yayınların varlığı, nptII antibiyotik direnç geni taşıması ve bu genin bitkiden bakterilere yatay gen geçişinin mümkün olabileceğine ilişkin yayınların varlığı dikkate alınarak, MON863 mısır çeşidinin yem olarak kullanılmasının risk taşıyabileceğine oybirliği ile karar verilmiştir" ifadeleri yer almıştı.
'Kurul bilimselliği bir kenera bıraktı'
Avukat Baturay Altınok (GDO'ya Hayır Platformu Hukuk Komisyonu Üyesi): "Türkiye'de hayvan yemi konusunda sıkışmışlık var. Kurul, son izinleri basitleştirilmiş işlem başvurusu kabul etti. Dolayısıyla yeniden risk değerlendirme kurulu oluşturulmadı. Biyogüvenlik Kurulu, bu kararıyla bilimselliği bir kenara bırakmış oldu. Oysa ki ithalatına izin verilen bu 3 GD'li ürünün kamuoyunun görüşüne sunularak, tartışılması gerekirdi."