Tarikat şeyhinin rezaleti böyle ortaya çıktı!
Kamuoyunda 'Uşşaki Tarikatı Lideri' olarak gündeme gelen Eyüp Fatih Şağban'ın "Hele İslami devlet olsun, en güzel sarığı biz saracağız, en güzel cübbeleri biz giyeceğiz. Ayasofya açıldı. Sarık ve cübbe de... Vakti gelir. Devletin kontrol mekanizmalarında olalım. Ne idüğü belirsizler karar mekanizmalarına geçince Müslümanlar sıkıntı çekiyor" sözleri sosyal medyaya yansımış ve büyük tepki çekmişti. Şağban, bu kez 'çocuk istismarı' ile gündeme geldi.
AİLE ŞİKÂYETÇİ OLDU
Akyazı Cumhuriyet Başsavcılığı'ndaki soruşturma dosyasına göre, faaliyetlerini İstanbul merkezli olarak yürüten Şağban'ın Akyazı'da da misafirlerini ve müritlerini kabul ettiği yazlık bir dergâhı vardı. Şağban, burada mürit olan anne ve babasıyla birlikte kalan 12 yaşındaki bir kız çocuğunu birden fazla kere taciz etti. Çocuğun babası şikâyetçi oldu ve jandarmayla birlikte dergaha gitti. Diğer müritlerin saldırısına uğrayan babayı jandarma ekipleri linçten güçlükle kurtardı. Jandarma Şağban'ı gözaltına aldı.
Fatih Nurullah takma adlı sözde tarikat lideri Eyüp Fatih Şağban Sakarya'daki yazlık dergâhında yurtdışından gelen misafirlerini de ağırlıyordu.
PEDAGOGA ANLATTI
İstismara uğrayan çocuk yaşadıklarını Sakarya Üniversitesi'ndeki Çocuk İzlem Merkezi'nde görevli pedagoglara anlattı. Çocuk, Şağban'ın çay götürdüğü sırada ve baş başa kaldıkları başka zamanlarda kendisini taciz ettiğini anlattı. İddiasına göre tacizler uyuduğu sırada da oluyordu ancak korktuğu için bunları bugüne kadar anlatamamıştı. Eyüp Fatih Şağban önceki gün 'çocuğa yönelik cinsel istismar' suçundan tutuklandı.
KENDİ KURMUŞ
İslam Ansiklopedisi'ne göre Uşşaki veya Uşşakiyye tarikatı, Horasan'dan Anadolu'ya geldi ve 16. yüzyılda bilinir hale geldi. Tarikatın İstanbul'daki merkezi Kasımpaşa'daydı. Kurucunun türbesi de halen Kasımpaşa'da. Eyüp Fatih Şağban ise İstanbul'da çeşitli grupların sohbetlerine devam ettikten sonra kendi yapılanması kurdu. Etrafına topladığı müritleriyle İstanbul merkez olmak üzere civar illerde 'sohbet' adı altında toplantılar düzenleyip 'zikir' ve diğer bazı tarikat ritüelleriyle ağını genişletmeye devam etti.
İLAHİYATÇILAR NE DİYOR
HURAFECİ DEYİP GEÇEMEYİZ
Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu (Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi): "İnsanın inanma ihtiyacı bir gerçek. Bir kısım insan bu ihtiyacın neticesinde düşüyor bunların ağına. Genelde muhafazakâr kesimler kanıyorlar bunlara. Görüntülere aldanıyorlar. Bir kısmı da aldandığından değil çıkar veya himaye amaçlı bu yapılara gider. Buraya gidenlerin hepsi de masum diyemeyiz. Bunun dışında Türkiye'de dini düşünce hâlâ sözlü kültüre dayanıyor. Okuyan, araştıran çok az. Böyle olunca bu yapılar propaganda imkânlarını da etkili kullanarak insanları avlıyorlar. Goebbels (tekrar tekrar propaganda) yöntemleri kullanıyorlar. "Bunlar hurafeci" deyip geçemeyiz. Çok boyutlu bir sorun bu. Sadece ilahiyatçıların değil, antropolog ve sosyologların da çalışması gereken bir alan."
BUNLAR HASTALIKLI YAPILAR
Prof. Dr. Hilmi Demir (Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi): "Dinin istismar edildiği bu yapılar, hastalıklı yapılar. Bütün dinlerin, bütün dünyanın başındaki bir bela bu. İnsanlar metafizik arayış içinde her zaman olabiliyor. Bu arayış da insanları bu tür yapılara kanmaya götürüyor. Eğitimli veya eğitimsiz olması önemli değil. Eğitimli insanlar da buna kanıyor. İnsanlar bu tür yapılara karşı zaaf içindeler. Bu da metafizik arayıştan geliyor. Bizde bu tür yapılanmalara karşı vatandaşları uyaracak, insanları koruyacak, bilinçlendirecek mekanizmalar mevcut değil. Denetim mekanizmaları boş. Her 'Ben din anlatıyorum, fıkıh anlatıyorum' diyene vatandaşların kanmaması gerekir. Kamu otoritesinin de inanç özgürlüklerini de dikkate alarak bu tür yapı ve girişimleri denetlemesi lazım."
İSTİSMARA DEVAM EDİYORLAR
Prof. Dr. Mehmet Evkuran (Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi): "Biz ilahiyatçılar bazı davranış biçimlerinin dinimizde olmadığını söylesek de, ısrarla anlatsak da sosyolojik ve politik nedenlerle tarikat tipi bu yapılanmalar cazibelerini korumaya devam ediyorlar. İnsanlar dünyevileşmekten, gündelik hayattan bıktıkları zaman dinin manevi boyutuna sığınıyorlar. Eski zamanlarda bu pozitif bir işlev gördü. Ama zamanla bozuldular. Batınilikten beri bu tür yapılarla mücadele devam ediyor. Bunlar devletle iktidar yarışına girdiler, isyanlar çıkardılar. Başka dünyevi menfaatler peşine düştüler. Bugün de 'merdivenaltı' denilen bu yapılar istismara devam ediyorlar. Manevi sığınma ihtiyacını suiistimal ediyorlar."
AİLE BAĞLARINI KOPARTIYORLAR
Prof. Dr. Hasan Onat (Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi): "İnsanlar günden güne yalnızlaşıyor. Aile ilişkileri zayıflıyor. Tarikata giren insan aileden göremediği sıcaklığı orada buluyor. Tarikatlar onlara katılan gençlerin aile bağlarını hemen kopartıyor. Esnaf olana, tüccar olana bu kapalı devre yapılar bazı avantajlar sağlıyor. Bilgi boşluğu insanları bu tür oluşumlara sevk ediyor. Buralara gidenlere 'Bir insan şeyhine öyle teslim olacak ki ölü yıkayıcı elindeki ölü gibi' kaidesine inandırıyorlar. Böyle olunca olanlar oluyor. Basına yansıyan olaylar, buzdağının sadece görünen yüzü."