Son 10 yılda en az 828 göçmen/mülteci işçi hayatını kaybetti!
2022 yılı Aralık ayı hariç olmak üzere, yüzde 84’ünü ulusal basından; yüzde 16’sını ise İSİG Meclisi gönüllülerinden, göçmen derneklerinden ve yerel basından öğrenilen bilgilere dayanarak tespit edildiği kadarıyla son on yılda ‘en az’ 828 göçmen/mülteci işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
Yıllara göre bakıldığında her yıl ortalama 83 göçmen/mülteci iş cinayeti tespit edildi. Tüm iş cinayetlerine bakıldığında ise oransal olarak ölümlerin yüzde 4,41’i, yani yaklaşık olarak her yirmi iş cinayetinin biri göçmen/mülteci işçi olarak kayıtlara geçti.
İSİG Meclisi’nin yayımladığı rapor şöyle:
“Bugün, 18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü. Bu akşam ise 2022 FIFA Dünya Kupası’nda Fransa-Arjantin finali oynanacak. Ancak Katar’da düzenlenen dünya kupası futboldan çok göçmen işçi ölümleri ile gündeme geldi. Statların yapım sürecinde çoğunluğu Pakistanlı, Nepalli, Sri Lankalı, Bangladeşli, Filipinli ve Kenyalı olmak üzere 6 bin 500 işçinin (bazı kaynaklar göre 15-20 bin civarı) iş cinayetlerinde hayatını kaybettiği belirtiliyor.
Açıkçası dünya kupasının Katar’da düzenlenmesi, bu ülkenin son on yılda Fas’tan Mısır’a, Suriye’den Afganistan’a yaptığı müdahaleler ve savaşlardaki rolü sonrası bir ‘imaj düzeltme’ çabası olarak görülüyor. Bu noktada ABD’nin ve AB’nin siyasi baskısı ve verilen ‘rüşvetler’ karşılığı dünya kupasının Katar’a verildiği gerçeği ortaya çıktı.
Geçen hafta Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Eva Kaili’nin de aralarında olduğu birçok kişi gözaltına aldı. Yapılan aramalarda çeşitli yerlerde ele geçirilen yaklaşık 1 milyon Euro’ya el konuldu. Rüşvetin boyutu bilinmiyor. Ancak gözaltına alınıp tutuklananlar arasında eski Avrupa İşçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı ve şu an Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC)’un Genel Sekreteri Luca Visentini’nin olduğunu da belirtelim. Siyasi baskılar ve rüşvetler sonucu 2022 FIFA Dünya Kupası organizasyonu Katar’a verildi. İşçilerin çalışma koşulları ve ölen binlerce işçi görmezden gelindi. (ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’in geçen ay “Birçok göçmen işçi dahil olmak üzere işçiler olmadan Dünya Kupası’nın mümkün olmayacağını biliyoruz. Katar, işçi haklarını ilerletmek için son yıllarda çalışma yasalarında anlamlı adımlar attı.” açıklamasıyla yaşananları nasıl örtbas etmeye çalıştığını da hatırlatalım.)
Türkiye’de göçmen/mülteci işçilere dair satırbaşları
Emperyalist savaşlar, bölgesel askeri müdahaleler ve sömürge politikaları coğrafyaları yeniden şekillendirirken küresel ölçekte nüfus hareketliliğini hızlandırıyor. AKP iktidarının AB ile yaptığı anlaşmalar sonucu ‘açık hava hapishanesine’ dönen Türkiye’de de işgücü piyasasına katılan göçmenlerin/mültecilerin sayısı hızla çoğalıyor. Bu durumun bir yansıması olarak da göçmenlerin/mültecilerin maruz kaldığı iş cinayetleri artış ivmesi gösteriyor. Ülkemizde göçmenlerin/mültecilerin yaşamsal ihtiyaçları ile ilgili dayanışma faaliyetleri gösteren çalışmalar bulunuyordu. Ancak işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında bir boşluk vardı. Bu noktada 2016 yılından itibaren düzenli olarak bir raporlama faaliyeti başlattık. Bu mütevazı adımdaki amacımız artık Türkiye’de emek kompozisyonunun önemli bir bileşeni haline gelen göçmenlerin/mültecilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve sendikal örgütlenmesi konusunda bir pratik sergilenmesi ve işçi sağlığı iş güvenliği sorunlarının gündeme alınmasıydı.
Geçtiğimiz yıllarda göçmen/mülteci işçiler konulu yedi rapor çıkardık. Bu raporlarda;
• Göçmenler/mülteciler sadece Ege sularında değil çalışırken de yaşamlarını yitirdiğine,
• Türkiye’deki göç tartışmasının uluslararası bir boyut içinde incelenmesi gerektiğine,
• Avrupa Birliği ile yapılan göçmen/mülteci pazarlığına,
• Patronlar için göçmenlerin/mültecilerin ucuz emek gücü olarak görüldüğüne,
• İktidar için ise göçmenlerin/mültecilerin oy deposu olacağı ihtimalinin göz önüne alındığına,
• Göçmen/mülteci tartışmasının güncel olarak Suriye/Suriyeliler ekseninde şekillendiğine, son dönemde bu tartışmaya Afganistanlıların eklendiğine,
• Sendikal örgütlenmenin bir ‘göçmen/mülteci işçi politikası’ olmadığına ya da zayıflığına, bu noktada konfederasyonların varolan açıklama ve pratiklerine,
• Türkiyeli emekçilerin göçmenlerin/mültecilerin işlerini ellerinden almasından cihatçı kaygısına kadar ekonomik, sosyal, kültürel nedenlerle göçmenlere mesafeli baktığına,
• İş cinayetlerinde yaşamını yitiren önemli bir bileşen olarak göçmenlerle/mültecilerle ‘ortak örgütlenme ortak mücadele’ perspektifi oluşturulmasına,
• Sanayide göçmen/mülteci çocukların çalıştırıldığına,
• Dünyadan göçmen/mülteci işçi örgütlenmesi örneklerinin incelenmesine (G.Kore ve İspanya),
kadar birçok konuya değindik ve tartışmaya çalıştık…
(2013-2022) On yılda en az 828 göçmen/mülteci iş cinayeti!
2022 yılı Aralık ayı hariç olmak üzere, yüzde 84’ünü ulusal basından; yüzde 16’sını ise İSİG Meclisi gönüllülerinden, göçmen derneklerinden ve yerel basından öğrendiğimiz bilgilere dayanarak tespit ettiğimiz kadarıyla son on yılda ‘en az’ 828 göçmen/mülteci işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti…
1- Öncelikle raporlarımızda göçmen/mülteci işçi olarak birleşik bir olgu kullanıyoruz. Çünkü emek hareketinin kullandığı geleneksel olgu “göçmen işçi” iken günümüz Türkiye’sinde (ve Avrupa’da) bu durumun temel belirleyeni savaşlar (Suriye, Afganistan ve Avrupa için Ukrayna) sonucu gerçekleşen “mültecilik”tir. Bu anlamda tek başına göçmen işçi ya da mülteci işçi olgularının eksik kalacağını düşünüyoruz…
2- Yıllara göre baktığımızda her yıl ortalama 83 göçmen/mülteci iş cinayeti tespit edebildik. Tüm iş cinayetlerine baktığımızda ise oransal olarak ölümlerin yüzde 4,41’i. Yani yaklaşık olarak her yirmi iş cinayetinin biri göçmen/mülteci işçi…
3- İş cinayetlerinde ölen göçmen/mülteci işçilerin geldikleri ülkelere baktığımızda yüzde 51’i Suriyeli ve yüzde 18’i Afganistanlı. Yani her on ölümün yedisinin savaşlardan dolayı mülteci konumuna gelen işçilerden oluşması ‘savaşların milyonlarca insanı yerinden yurdundan etmesi yanında işçileştirdiği’ni de gösteriyor…
4- Çalıştıkları işkollarına göre baktığımızda göçmen/mülteci iş cinayetlerinin tarım (yüzde 29) ve inşaat (yüzde 25) işkollarında yoğunlaştığını görüyoruz. Patronlar tarafından “harcanabilir işçiler” olarak görülen göçmen/mülteciler hemen hemen hiçbir kural olmadan uzun çalışma saatlerinde, en düşük ücretle, işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmadan ‘en dipte koşullarda’ çalıştırılmaktadır. Keza bu iki işkoluna genel işleri (hurda ve atık kağıt toplama, ev işçiliği vb) eklemeliyiz. Tabi tüm sanayi işkollarında da (yüzde 21) ölümler oldukça fazladır (özellikle tekstil, metal, gıda). Sanayide de benzer güvencesiz çalışma koşulları hakimdir.
Diğer yandan taşımacılık ve gemi/tersane işkollarında meydana gelen ölümler için bir parantez açalım. Bu iki işkolundaki ölümleri Türkiye topraklarında, tersanelerinde veya karasularında ya da Türkiye hukukunun geçerli olduğu taşımacılık aracında (gemi, tır) olduğu için kayıt altına alıyoruz. Ancak tam anlamıyla işçilerin hukuki durumlarını (ölümlerin hangi ülkeye tabi olacağını) tespit edemiyoruz…
5- Tarım işkolunda uygun olmayan minibüslerde ve insan taşımacılığının yapılmaması gereken traktör römorklarında aşırı sayıda işçinin taşınması ve yollara savrulması; inşaatlarda alınmayan önlemler sonucu yüksekten düşmeler; sanayide patlamalar, yanmalar, ezilmeler ve zehirlenmeler ile göçmen/mülteci işçilere dönük şiddetler (bazen işyerlerinde göçmenler arası) başlıca ölüm nedenleri…
6- Göçmen/mülteci işçilerde çocuk işçilerin ve kadın işçilerin ölüm oranı yüzde 9. Tüm iş cinayetleri ile karşılaştırdığımızda çocuk işçi ölümleri iki katı aşkın kadın işçi ölümleri yarım kat fazla. Yani göçmen/mülteci çocuk ve kadın işçiler güvencesiz çalışma havuzunun en önemli kaynakları ve iş cinayetlerine daha fazla maruz kalıyorlar. Burada bir ekleme daha yapmak gerekiyor. 51 yaş ve üstü işçi ölümlerinin oranı ise yüzde 9, yani tüm iş cinayetlerindeki oranı Türkiye ortalamasının üçte biri kadar. Yani göçmen/mülteci nüfusu genç…
7- Şehirlere göre baktığımızda ise en çok ölüm sırasıyla İstanbul, Şanlıurfa, Konya, Gaziantep, Kocaeli, Ankara, Bursa, İzmir, Antalya ve Mersin’de. Bu şehirler sanayinin ve tarımın merkezleri olmanın yanısıra yoğun bir yapı inşaasının olduğu yerler. Diğer yandan Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Hatay vd. bölgesinde sanayinin Suriye’nin kuzeyi ile entegre edildiğini (ve hatta Azez’de, Afrin’de; PTT, sağlık ocağı, meslek yüksek okulu vb. açıldığını) unutmayalım…
Ortak mücadele ortak örgütlenme!
Aliağa Petkim Star Rafinerisi’nde çalışan Hindistanlı işçiler verilen yemeklere tepki göstermiş ve ‘beslenme hakkı’ direnişleriyle gündeme gelmişlerdi. Yine Torbalı’da çalışan Türkiyeli ve Suriyeli tarım işçilerinin yevmiyelerin artırılması için kurdukları birlik ve iş bırakma, kısmi zam getirmişti. Adana’da saya işçilerinin ve Gaziantep’te tekstil işçilerinin ortak mücadeleleri önemli deneyimler olarak yerini aldı.
Türkiye sendikal hareketinde ise son dönemde göze çarpan üç gelişme var. Birincisi DİSK Gıda-İş’in Esenyurt bölgesinde işkolu ayrımı gözetmeksizin yaptığı çalışma, ikincisi BirTek-Sen’in Gaziantep’te Suriyeli işçilerin sorunlarını gündemleştirme mücadelesi, üçüncüsü Göçmen Sendikası Girişimi’nin oluşturmaya çalıştığı göçmen/mülteci işçi perspektifi… Bu örneklerin çoğaltılması dileğiyle…