AK Parti Sözcüsü Çelik: “Türk askeri oradan çekilmeyecek”
AK Parti Sözcüsü Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen AK Parti MYK toplantısının ardından önemli açıklamalarda bulundu. Boğaziçi Üniversitesi'ndeki olaylar ile ilgili çeşitli devletlerin açıklamalarını yakından takip ettiklerini kaydeden Çelik, “Bu açıklamalarda Türkiye'nin egemenlik hakkına dönük olarak hiçbir şekilde kabul edemeyeceğimiz yaklaşımlar, cümleler söz konusu. Bunların hiçbirini kabul etmiyoruz. Kendi ülkelerindeki olaylar ile ilgili detaylı anlayış bekleyenler bizim ülkemizdeki olaylar ile ilgili son derece kaba saba standart açıklamaları yapmakla yetiniyorlar. Türkiye'de bu açıklamaların ifade ettiği gibisinden bir durum söz konusu değildir” açıklamasını yaptı.
Boğaziçi Üniversitesi'ndeki olaylara ilişkin Çelik, “Anayasanın, yasaların verdiği yetkiler çerçevesinde ‘atanmış bir yöneticiyi biz yönetici olarak kabul etmiyoruz' ifadesinin ötesinde, demokratik protesto hakkını da aşan bir biçimde fiziki engelleme, rektörlük binasını muhasara altına alma, üniversite yönetimini çalıştırmama gibi bir noktaya gelince doğal olarak güvenlik güçlerinin buna müdahalesi söz konusu olacaktır. Daha önceki üniversitelerde hangi metotla rektör atanmışsa bu üniversiteye de aynı metotla rektör atanmıştır. 'Bu atama yasaldır ama meşru değildir' gibi bir argüman üretilmesi doğru değildir” ifadelerini kullandı.
Twitter'ın, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun paylaşımlarını kısıtlamasına tepki gösteren Çelik, “Sosyal medya şirketleri birer özgürlük mecrası olarak ortaya çıktılar ama şimdi kafalarına göre yargı kararı olmadan sübjektif kararlarla, keyfi kararlarla birer kamu otoritesi gibi davranıyorlar. PKK/PYD terör örgütünün Suriye'deki yöneticilerinin hesapları açık, Hollanda'daki faşist Wilders'ın hesapları açık ama Türkiye'deki siyasetçilerin hesaplarını kapatıyorsun, neye göre yapıyorsun bunu?” ifadelerini kullandı.
Çelik, Fransa'daki cumhuriyet ilkelerini güçlendirme yasasını yakından takip etiklerine dikkat çekerek, “Bunun göçmenlere, Müslümanlara, başka azınlıklara dönük olarak Avrupa'daki olumsuz sonuçları olabileceğini değerlendiriyoruz” dedi.
Libya ve Suriye'deki süreçleri yakından takip ettiklerini söyleyen Çelik, “Libya'da yapılan seçimler, başkanlık konseyinin, başbakanlığın ortaya çıkması son derece önemli bir aşamadır fakat Suriye'de anayasa komitesinin Cenevre'deki 5'inci toplantısı rejimin uzlaşmazlığı yüzünden başarılı olamamıştır. Suriye'deki kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz” açıklamasında bulundu.
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Filistin kararına değinen Çelik, şunları söyledi:
“Uluslararası ceza mahkemesi 1967'den bugüne İsrail'in işgali altındaki Doğu Kudüs dahil topraklarda kendisinin yargı yetkisi bulunduğunu açıkladı. Bu son derece önemli bir karar. Bu açıklama, orada İsrail tarafından yapılan bazı zulümlerin durdurulması açısından hayati rol oynayacaktır. Bu kararı memnuniyetle karşılıyoruz.”
Gazetecilerin de sorularını yanıtlayan Çelik, “Boğaziçi Üniversitesi'ne ABD el koyabilir diye bazı haberler çıktı. Buna ilişkin değerlendirmeleriniz nedir?” şeklinde yöneltilen bir soruya şu cevabı verdi:
“Bu tip haberlerin bir gazetecilikler ilgisi yok. Bazen bu tip haberleri yaparken yapanların bunu temenni mi ettiği yoksa haber mi yaptığı birbirine karışıyor. Türkiye egemen bir devlettir. Herhangi bir şekilde böyle bir haberin geçerliliği yok. Boğaziçi Üniversitesi Türkiye'nin en önemli kazanımlarından, önemli üniversitelerinden bir tanesidir. Yabancı bir devleti bunun içine karıştırarak bu şekilde spekülatif haber yapmak bile yadırganması gereken bir durumdur.”
Yunanistan ile sürdürülen istikşafi görüşmeler ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis'in Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ziyaretinde yaptığı açıklamaların sorulması üzerine Çelik, “İstikşafi görüşmelerin sağlıklı bir şekilde yürümesi için son derece hassasiyet göstermeye çalışıyoruz. Herkesin bu gündemi iyi değerlendirmesi, bu gündeme katkı sağlaması gerekir. Müttefiklerimiz zaman zaman Cumhurbaşkanımızı aradıkları zaman Yunanistan ile olan bu pozitif gündemden memnun olduklarını söylüyorlar, Türkiye'nin bu gündeme katkı yapması gerektiğini söylüyorlar. Türkiye bu gündeme yapabileceği en olumlu katkıyı yapıyor. Asıl müttefiklerimizin ve Avrupalı dostlarımızın Yunanistan'a telkinde bulunmaları gerekir. Yunanistan bu radikal dil kullanımından vazgeçmelidir. Türk askeri Kıbrıs'ta herhangi bir şekilde işgal gücü değildin tam tersine barış gücüdür.
Türk askeri oraya katliamları, soykırımı ve zulümleri önlemek için gitmiştir. Zaman zaman ortaya çıkan bazı eylemlere baktığımızda maalesef bu katliamların halen mantığını taşıyan bazı kesimlerin aynı ırkçı yaklaşımları üretmekle meşgul olduklarını görüyoruz. Türk askerinin oradaki varlığı kalıcıdır, Türk askeri oradan çekilmeyecek. Orada bir barış gücü olarak bulunuyor Türk askeri. Zaman zaman şunu söylüyorlar; garantörlük ve askerin orada bulunmasının modası geçti diyerekten. Ne garantörlüğün modası geçti ne de Türk askerinin orada bulunmasının sebepleri ortadan kalktı.
Doğu Akdeniz'deki gaz kaynaklarını bile paylaşmak istemeyen, KKTC'deki kardeşlerimiz ile eşit iki egemen toplum olarak yaşamak istemeyen bir yaklaşım bizzat Rum kesimi tarafından resmen ifade ediliyor. Herkesin şunu bilmesi gerekiyor; bugün KKTC diye bir devletin varlığı, Kıbrıs Türk davasının güçlü bir şekilde yoluna devam etmesi, Kıbrıs'taki Türk halkının barış içinde yaşaması silahlı kuvvetlerin oraya yaptığı kahramanca müdahaleden sonra, oradaki zulümleri, oradaki katliam şebekelerini ortadan kaldırmasından sonra esas amacına ulaşmıştır. Silahlı kuvvetlerimiz orada kalıcıdır. Garantörlüğün herhangi bir şekilde modası geçmiş değildir. Modası geçmiş olan şey şudur: Sürekli olarak masaya aynı tezlerle oturuyor Rum ve Yunan tarafı. Sürekli olarak hiçbir şey vermeden her şeyi almak istiyor. Türk tarafının egemenlik haklarını gasp etmek istiyor, Türk tarafından toprak istiyor, doğal kaynakların bölüşümüne yaklaşmıyor ve ondan sonra da diyor ki biz anlaşamadık masadan kalkalım. Her seferinde Rum kesimi yüzünden müzakereler tıkanıyor. Asıl modası geçmiş olan bu döngüdür. Bundan sonrasında artık iki eşit devlete dayanan müzakere modeli masaya gelmelidir ve bu ciddi bir şekilde müzakere edilmelidir” dedi.
İstikşafi görüşmelerin kendi mantığı içerisinde devam edeceğini de sözlerine ekleyen Çelik, “Arzu ederiz ki Yunan tarafı daha olumlu açıklamalar yapsın. Gerilimi yükseltmek yerine daha pozitif yaklaşımlar içine girsin. Miçotakis'in yaptığı açıklamaları doğru bulmuyor ve tamamını reddediyoruz” ifadelerini kullandı.
Bir diğer gazetecinin, “Yeni anayasa çalışmaları gündemde. MHP'den destek açıklaması geldi. Diğer partilerle de bir temas olacak mı?” sorusuna yönelik Çelik, şu açıklamaları yaptı:
“Bu konularda tek başımıza yapacak gücümüz olsa bile AK Parti veya Cumhur İttifakı olarak, en geniş uzlaşmayı her zaman biz arzu ederiz. Anayasa nihayetinde hukuki bir metin olsa da devletin kurucu belgesi olan siyasal bir metindir. Buna herkesin pozitif katkı yapması gerekir. Siyaset kurumunun anayasa meselesi konusunda yapacağı işler gelecek nesillere borcumuzdur. Düşünülmesi gereken şey şudur, baştan şart koymak yerine, baştan sistem tartışmasıyla meseleyi kilitlemek yerine, nihayetinde sistem tartışmasına vatandaşımız karar vermiş, cumhurbaşkanlığı makamını halk seçiyor. Bütün bu gerçekler ortadayken gerçeklere karşı bir koşul öne sürerek ondan sonra Türkiye'nin gerçek bir anayasaya, sivil bir anayasaya kavuşma hedefinden Türkiye'yi uzaklaştırmamak gerekir, bu konuda pozitif yaklaşmak gerekir.”
Enis Berberoğlu'nun yeniden yargılanma talebinin kabul edilmesi kararını değerlendiren Çelik, “Süreç yargısal bir süreç. Yargı kurumları karar veriyor. Türkiye'de yargı mekanizması işliyor. Yüksek mahkeme karar vermiş, yerel de belli mekanizmalar harekete geçmiş. Bizim bu süreçle ilgili söyleyeceğimiz bir şey yok. Meclis'e bir görev olarak düşen konular geldiği zaman grubumuz değerlendirmesini yapacak ve tavrını ortaya koyacaktır” diye konuştu.
CHP'deki istifaları da ele alan Çelik, “İstifalar konusunu yakından takip ediyoruz. Bir partinin iç meselesi olarak gündeme geliyor. Daha sonrasında yapılan açıklamaları da yakın bir şekilde takip ediyoruz. Bu gelişmeler olduğu zaman hemen cumhurbaşkanlığı külliyesine haksız ve maalesef ahlak dışı bir şekilde saray diyenler hemen bu gelişmelerin arkasında cumhurbaşkanımız, partimiz ya da hükümetimiz var mı gibisinden bir tavır içerisine giriyorlar. Zaten kendisinin partisinden birileri istifa ettiği zaman birileri çıkıp bunu bize bağlıyorsa aslında bu ne kadar zayıf ve kırılgan olduklarını gösteriyor. İstifa edenlerin niçin istifa ettiğini takip ediyoruz. Konuyu bir başka partinin iç meselesi ve siyasette bir takım yeni oluşumların ortaya çıkması olarak değerlendiriyoruz” dedi.
Çelik, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun “Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ödediği faizin yarısı kadar faizle İzmir Büyükşehir Belediyesi borçlanabiliyor” açıklamasının sorulması üzerine, şunları söyledi:
“CHP maalesef dış politika konusunda yaptığı hatayı dış finansman konusunda da yapmaya başlamış. O kadar da çok ekonomiden konuşan aktörleri var. Halbuki çok taraflı bankalardan yapılan özel amaçlı proje finansmanı kredileriyle, bütçe finansmanı amacıyla yapılan hazinenin tahvil ihraçlarının birbirine karıştırılmaması gerekir. Böyle sanki orada bir özerk yapı varmış, başka bir devlet oluşumu varmış gibisinden, sanki Hazine ve Maliye Bakanlığından hiç onay alınmamış ya da bu tip mukayeseler konusunda bilinçli olarak çarpıtarak bu şekilde ifadeler ortaya koyulması siyasi sorumsuzluğun örneklerinden biri olarak tarihe geçecek. Dış politika konusunda da diğer konularda da bu kadar maddi hata yapan bir parti olmaz. Kendi belediyesini övmek için bu finansman meselesindeki mukayeseyi de yanlış yapıyor. Ayrıca sanki ortada başka bir siyasi yapı gitmiş başka bir ülkeyle özel bir ilişki kurmuş gibisinden bir sunum içerisine giriyor. Hazine ve Maliye Bakanlığının yaptığı açıklamada net bir şekilde gösteriyor. Birbiriyle mukayese edilmemesi gereken, projenin finansmanı ile bütçe finansmanı için alınan kredileri birbirine karıştıran bir yaklaşım söz konusu. Siyasetçi kürsüye çıktığı zaman konuştuğu konuyu bilecek. Sadece oraya yazılmış metni okumak şeklinde bu olmuyor. Siyasi açıdan sorumsuzluk örneklerinden biri olarak siyasi tarihimize geçmiştir.”