Bütçe açığı alarm veriyor! Borçlanmada yasal limit aşıldı!
Bütçe açığının ilk 7 ayda 139,1 milyar liraya ulaşarak yıllık hedefi aşması yanında, temmuz ayı itibariyla kamunun bütçe tanımlı net borçlanması da 166 milyar liraya ulaşarak belirlenen limitlerin, ilave olanaklar dahil 11 milyar lira üzerinde gerçekleşti.
Ocak-temmuz döneminde bütçe açığı 139 milyar 147 milyon TL ile bütçede 2020'nin tamamı için hedeflenen 138 milyar 873 milyon TL'lik miktarı aştı. Salgın nedeniyle bütçe finansmanında yoğun olarak borçlanma aracı kullanıldı.
NET LİMİT 140 MİLYAR TL
Öyle ki, temmuz ayı itibariyla kamunun bütçe tanımlı net borçlanması 166 milyar 59 milyon TL'ye ulaştı. Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna göre Hazine; merkezi yönetim bütçe gelir-gider farkı kadar "net" borçlanma yapabiliyor. Eğer bu limit aşılırsa, toplam limitin yüzde 5'i kadar otomatik, bu da aşılırsa yine yüzde 5'i kadar Cumhurbaşkanı kararıyla ilave borçlanma yapılabiliyor. 2020 bütçesine göre net borçlanma limiti 140 milyar 77 milyon TL düzeyinde.
ÖZEL BİR KANUNLA İLAVE BORÇLANMA İMKANI...
Yüzde 5'lik iki artış uygulandığında ise limit 154 milyar 84 milyon TL düzeyine geliyor. Dünya Gazetesi'nden Mehmet Kaya ve Canan Sakarya'nın haberine göre; Temmuz ayı itibariyla bu limit aşılmış durumda. Böyle bir durumda kamunun önünde iki seçenek bulunuyor. Ya ek bütçe ile ilave harcama, dolayısıyla borçlanma yetkisi almak ya da özel bir kanunla ilave borçlanma imkanı yaratmak. Mevcut açığın ve borçlanmanın nasıl yönetileceği ve normalleşeceği ise eylül ayında açıklanacak 2021-2023 Yeni Ekonomi Programı (YEP/Orta Vadeli Program) ve OVMP'de görülecek. Önceki iki dönem OVP'de 2021 Türkiye'nin "dengelenmesini tamamlayıp, istikrarlı büyümeye geçtiği yıl" olarak planlanmıştı ancak bu plan salgın ile bozuldu.
Hükümetin borçlanma limitine yönelik olarak iki seçeneği bulunuyor. Bunlardan ilki ek bütçe getirilmesi. Diğeri ise ilgili kanuna geçici bir madde konularak yıl içinde limit tanınması. İkinci seçenek daha önce de kullanılmıştı. Hükümet yaklaşımı olarak da yıl içinde limit aşılsa da yıl sonu bütçe gerçekleşmesinin baz alınması gerektiği belirtilmişti.
ŞOK TEDBİR Mİ ZAMANA MI YAYILMALI?
Eski Hazine Müsteşar Yardımcısı Ferhat Emil, bütçede 2018'den itibaren başlayan bozulmanın, salgın nedeniyle hükümet dışında kontrol edilemeyen bir unsura da bağlı olduğunun altını çizerek, riskin bu yönünün de değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Salgınla etkili bir şekilde mücadele edileceği ve salgından dolayı kamuya gelecek ilave yükün sınırlı olacağının gösterilmesinin, mali politikaya olumlu etki edeceğini belirten Emil, etkili mücadelenin öncelikli bir unsur olduğunu anlattı.
Bütçedeki bozulmanın düzeltilmesi için politikaların "kısa dönemde etkisini göstermesi için şok şeklinde uygulanması ya da zamana mı yayılması gerektiği" yönündeki soruya ise Emil, "Geçmişte bu çok tartışıldı. Zamana yayınca, ilk etapta alınan tedbirlerin olumlu sonuçlarının görülmesi gevşemeye yol açabiliyor. Geçmişten farklı olarak ise bir salgın yaşanıyor, ne kadar süreceği ve ne hasar oluşturacağı belli değil. Dolayısıyla gelecek ilave yükün alınacak tedbirlerle karşılanacağı gösterilirse 2021 içinde başlayarak bir iyileşme sağlayacak şekilde bütçe yapılabilir" yanıtını verdi.
"GÜVEN VERİCİ POLİTİKA ÖNEMLİ"
Emil, bütçenin finansmanının geçmişte tek seferlik gelirler ile üniversiteler ağırlıklı olmak üzere özel bütçeli kuruluşların öz gelirlerinin başlangıçta düşük tutulması, yıl içinde daha yüksek gerçekleşmeyle ilave gelir gösteren araçlarının kullanıldığını ancak mevcut ortamda imar barışı, bedelli askerlik, vergi barışı gibi tek seferlik gelir getirici düzenlemelerin başarısının tartışmalı olduğunu savundu.
Harcamaların kısılması ya da gelirlerin artırılması gibi politikaların uygulama şansının çok sınırlı olduğu bir dönemin yaşandığını anlatan Emil, borçlanmada da genel ekonomik ortam nedeniyle bazı kısıtlar bulunduğunun altını çizdi.
Emil hazırlanacak orta vadeli programın güçlü olmasının da kritik önemde bulunduğunu belirtirken, hem sağlık, hem de ekonomik ortama yönelik güven verici politikaların öneminin arttığını kaydetti.