TESELLİ YEMEKLERİNDEN UZAK DURUN
Geçtiğimiz aylarda "Neden Açım Neden Şişmanım" adlı kitabını çıkararak oldukça ses getiren Beslenme Danışmanı Dr. Gönül Ateşsaçan, "Dünyaya geldiğimizde yaşamın kıyısında dururuz, yaşama katılmak için yaşamın içine doğru çekilmemiz gerekir. Bizi yaşama çeken ve ilk uyaran şey; anne sütü yani beslenmedir." dedi.
Sütün olmadığı, besinin verilmediği birinin hayatta kalma şansı yoktur. İnsan varlığı söz konusu olduğunda beslenmenin bir diğer ifadeyle yemek yemenin yalnızca fizyolojik bir ihtiyacı gidermediği de açıktır. Bizler sütü içimize çekip bedenimizi fiziksel olarak beslerken,sadece sütü içimize almakla kalmayız, sütle beraber ebeveynimizin yaydığı tüm enerjiyi, sevgiyi, değeri, mutluluğu ya da ne acıdır ki tam tersini yani kaygıyı, korkuyu, istenmemeyi, değersizliği de içimize doğru çekeriz ve bu içimize aldıklarımızla benliğimize, kişiliğimize ilişkin bir anlam üretmeye başlarız.Örneğin,Yaşamın ilk yılları söz konusu olduğunda en önemli mutluluk ve hatta bilgi edinme kaynağı ağız ve ağız bölgesinin etrafında yoğunlaşır.
O yüzdendir ki çocuklar buldukları her şeyi ağızlarına götürürler. Yemek yemek bir anlamda yaşamın erken evrelerinde sevgi,yakınlık, güven ve değer algısı ihtiyacının karşılanmasını sağlar. Bu ihtiyaçların yeteri derecede karşılanmaması ya da çok abartılarak çocuğa kendi kapasitesinin üstünde bir yük bırakılması; diğer bir deyişle çocuğunun hem beden sınırlarının hem de psikolojik sınırlarının ihlal yada ihmal edilmesi yaşamın diğer dönemlerinde sürekli yiyerek bedensel dille iletilen bir mesaja dönüşür. Bu dışarıya verdiğimiz mesajın özünde “beni görün, beni koşulsuz sevin, ben de kendi varlığımla sevilmeye değerim, benim de bir varlığım var ve bu yaşamda olmamın bir değeri var”
Çok ilginçtir ki, bu anlamlar yaşamın ileriki dönemlerinde daha da şekillenir ve kendine sembolik diller bulur. Yaşamın acı verici ya da stres yaratan koşullarından; acıdan uzaklaşmak ve mutluluğa ulaşmak için izlenecek yol artık belirlenmiştir, gidilecek liman bellidir.En temel mutlulukların ve ilk haz kaynağı olan ağız bölgesinin yarattığı hazza sığınılır. Olumsuz duygular ve düşünceleri bertaraf etmek için yiyecekler içe doğru başka bir amaç uğruna alınmaya başlanır. Ama ne kadar yersek yiyelim yetmez; çünkü asıl açlık, gerçekte fiziksel açlıktan kaynaklanmaz. Oysa ne gariptir ki, bize bilinen ve doğru olan tek yol buymuş gibi gelir. O yüzdendir ki sevgilimiz bizi terk ettiğinde, patronumuz bize kızdığında, birine öfkemizi dile getiremediğimizde çikolata paketlerine, ışığa koşan pervaneler gibi koşarız. Hele bu pervanelerin yaşamda kalmaları; yani varlıklarının anlam bulmaları için gerekli olan ışığın gölge gibi sızdığı, belli belirsiz olduğu, kaybolduğu ya da tam tersi yaklaşamayacak kadar parlak olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda ve tüm bunlara çok erken sayılacak bir dönemde maruz kaldığımızı düşündüğümüzde yemek yemek, tıkanırcasına, kendini kaybedercesine yemek; yani obezite sığınılacak güvenli bir liman gibi gelir.
Dr.Gönül Ateşsaçan bu konuda,‘Merak etmeyin yalnız değilsiniz’ diye uyarıyor.Dünyada her iki kişiden birisi teselli için atıştırır. İşte bu saydığım sebepler yüzünden yemek yemek bağımlılık yapar, mutlu eder, uyuşturucu etkisi yaratır! İçimizdeki boşluğu doldurur, geçici rahatlık ve güven verir. Ancak bu geçici bir mutluluktur. Yediklerimiz gerçek besin değilse, çok yağlı, bol kaloriliyse ve yedikçe daha çok yemek istiyorsak dikkat etmelisiniz.
Araştırmalar sonucunda stres altındaki insanların zamansız atıştırmalarına “teselli yemeği” adı verilmiştir. Teselli yemeğine sıkça başvuranlara ise “duygusal yiyiciler” denilmektedir. Biliyor musunuz neredeyse her iki kişiden biri “duygusal yiyici”dir. Duygusal yiyicilik, yaşamımıza girmeyen veya hissedemediğimiz sevgi ve ilgi için hayatın tadını deneyimleyemediğimiz için yerini yiyecekle, yiyeceklerin tadı ile doldurduğumuz yemek alışkanlığıdır. İçinizdeki büyük boşluğu içeri bir şeyler atarak doldurmaya çalışırsınız. Ancak sizin içinizdeki boşluğun tam olarak neden olduğunu bilmemenizden ve boşluğun büyüklüğüne göre içeriye attıklarınız da bedeninizle beraber gittikçe büyür. Buna son vermek sizin, aslında bilinçaltınızın elinizdedir.