"Cumhurbaşkanımızdan korkumuzdan fikrimizi beyan edemiyoruz"

"Cumhurbaşkanımızdan korkumuzdan fikrimizi beyan edemiyoruz"
Cumhurbaşkanı ‘Tayyip Erdoğan korkusu’ nedeniyle konuşamadığını savunan, ancak daha sonra bu sözlerine ‘açıklık getirme’ ihtiyacı hisseden oyuncu Tamer Karadağlı’nın ardından tiyatrocu Emre Kınay da, “Sayın Cumhurbaşkanımızdan korkumuzdan fikrimizi beyan edemiyoruz, korkuyoruz” dedi.

Kınay, "Sayın Cumhurbaşkanımızdan korkumuzdan fikrimizi beyan edemiyoruz, korkuyoruz. Halk bile bu korku silsilesi için hikayeler uyduruyor. Yaşlı bir amca kahvede Cumhurbaşkanı konvoyuna elle işaret yaptığı için bir adamın apar topar götürüldüğünü anlatıyor" dedi.

İşte Emre Kınay'ın yaptığı açıklamalar:

-Türkiye’de sanat ne durumda?

Türkiye’de sanat baskı altında. Bu kadar bir sessizlik, "Biz karışmıyoruz birşey yapmıyoruz" diyerek baskı altında olunan bir dönem daha yaşanmadı. Buna 1980 dönemi de dahildir.

-Ayten Gökçer “Baskı hissetmiyorum” diyor. Siz nasıl hissediyorsunuz?

Vallahi bir tek Ayten Gökçer hissetmiyor. Bunun sebebi de 15 yıldır televizyon ve tiyatroda bir şey yapmaması. Mesela Yavuz Bingöl özgür mü? Yavuz'un beni arayıp neler söylediğini hatırlıyorum. Bir ülkede oto sansür gelişmişse orada demokrasiden bahsedemeyiz. Madem Yavuz Bingöl özgür, o zaman çıkıp neden şimdi Ermeni türküleri söylemiyor. Anadolu’da 19 aksanın bir arada olduğu bir konser yapsın. Yapamaz çünkü baskı altında.

-Peki bu durum nasıl son bulur?

Türkiye'de artık ‘kraldan çok kralcılık’ sisteminin sona ermesi gerek. Benim bu açıklamalarımdan sonra insanlar şimdi belki bana sahnelerini kiraya vermeyecekler. İnsanlar Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a yaranmak için hamlelerde bulunuyor. Erdoğan'nın en büyük düşmanı etrafındakiler. Onun arkadaşları dostları ve yönlendiren akıl verenleri.

-Türkiye gündemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok balon geliyor bana. Ne Ortadoğu ne de Kürt meselesinde politikaları samimi buluyorum. Yıllarca Filistin’de cocuklar öldüğü zaman neredeydiniz? Irak’ta 2000’li yıllarda binlerce çocuk ölürken neredeydi vicdanınız? Çocuk bilmez ki hangi devlete, hangi dine ait oldugunu, yazık! İsrail'e ambargo koyduğumuzu söylerken, hala tarım tohumlarını onlardan alıyorsanız ortada bir sıkıntı var demektir.

-Ne yapılması gerekiyor peki?

Sayın Cumhurbaşkanımızdan korkumuzdan fikrimizi beyan edemiyoruz, korkuyoruz. Halk bile bu korku silsilesi için hikayeler uyduruyor. Yaşlı bir amca kahvede Cumhurbaşkanı konvoyuna elle işaret yaptığı için bir adamın apar topar götürüldüğünü anlatıyor. Herkes evinden alınmaktan korkuyor. Tıpkı 1938-1940’lardaki Hitler Almanya'sındaki gibi...

-Hiç mi iyi bir şey yapmıyorlar peki?

Yapıyorlar elbette, yollar yaptılar metrolar yaptılar. Araç trafiğini bitirdiler. Metro hatları yaptılar. İzmir’e gidiyorsun kaymak gibi yollar. Ama bunlar her iktidarın görevi, halka bir jesti değil. Bunlar benim vergilerimle yapılıyor.

-Cumhurbaşkanlığı ya da Başbakanlık resepsiyonuna hiç davet edildiniz mi?

Bir kere, Abdullah Gül'ün döneminde edilmiştim. Sonra pişman oldu sanırım edenler, geri aldılar daveti. Çok heyecanlanmıştım. Fakat sonra düşündüm Köşk’ün sevmediği biri olmak benim için bir gurur vesilesidir. Özal, Demirel ve Ecevit zamanında da çağırılmadığım için sorun yok yani. Ben kimsenin tarafı degilim hatta CHP'nin bence parti formatlarını yeninden gözden geçirip düzenlemesi gerekiyor. Kötü durumdalar çünkü. Seçim var önümüzde çok açık söyüyorum oy vereceğim kimse yok!

-Hiç bir dönem Resepsiyonlara çağırılmadığınıza göre, kendinize sordunuz mu ‘neden beni davet etmiyorlar’ diye?

Ben ve bir çok tiyatrocu arkadaşım Cumhurbaşkanı ve hükümetin gözünde son derece kıymetsiz ve değersiz olduğumuzu düşünüyoruz. Benim için Cumhurbaşkanlığı makamı önemlidir, saygıda kusur etmedim, etmem de. Ayrıcalık istemiyorum ama değersiz olduğumu biliyorum. Bu da insana kendisini kötü hissettiriyor.

-Kendinizi neden kötü hissediyorsunuz?

Sanata kıymet verilmediği için. Cumhurbaşkanlığı denetleme organizasyonu değildir. Denetleyecekse bunu asıl sanat yapar. Picasso gibi sanatkarlar tarihte yaşananları insanlara unutturmazlar, o günden bu güne taşırlar. Bakınız Türk Edebiyatı’nda Kemal Tahir'e...

-Kurucusu olduğunuz Duru Tiyatro ile ilgili uzun bir süredir hukuk savaşı veriyorsunuz. Tiyatronuzun son durumu nedir?

Duru Tiyatro, büyük emekler sonucunda hiçbir kar amacı gütmeden kurulan, bir hayalin gerçeğe dönüşme projesidir. Kadıköy Anadolu Lisesi’nden yetkililer bize “Gelin tiyatronuzu burada kurun. Çocuklarımız da sizden bu konuda faydalansın" dedi. Biz de tüm yasal yükümlülüklerimizi yerinde getirip tiyatroyu kurduk. Üstelik binayı gördüğümde büyük hayal kırıklığı yaşamama rağmen maddi olarak çok büyük masrafların altına girdim. Ve 10 yıllığına kiraladım. Ancak ne olduysa Kadıköy Anadolu Lisesi’ne tayin edilen yeni müdürden sonra oldu. Hem sağlığımı kaybettim hem de maddi anlamda zor günler geçirdim. Merak ediyorum bu tiyatro Zafer Çağlayan’ın oğlunun ya da bakan oğullarından birisine ait olsaydı benim yaşadıklarımı yaşar mıydı?

-Neden?

Maalesef yeni müdürle anlaşmadık. Beni okuldan atmak için akıl almaz iftiralarda bulundu. Ne tiyatroda alkol içtiğim kaldı ne uyuşturucu kullandığım... Ben bunlara rağmen hukuk yoluyla hakkımı aramak istedim. Ve sizinle röportaj yaptığımız dakikalarda mahkemeyi kazandığımı ögrendim. Tiyatroma yeniden kavuştum. Peki soruyorum. Büyük Türkiye nasıl kurulacak? Fikirleri sizinle uyuşmayanları bertaraf ederek mi kuracaksınız? Büyük Türkiye demokrat haklarla kurulacak. İftira atmakla veya sosyal paylaşım sitesinde iktidara yakın vatandaşların ölmüş anneme küfür etmesiyle mi kuracaklar. Bu nasıl Müslümanlık? Aynı Allah'a inanıyoruz benim günahımı alıyorsunuz, hakkımı yiyorsunuz bu yüzden günah işliyorsunuz?

-Bu süreçlerde kimseden yardım istemediniz mi?

Tiyatrom ile ilgili mücadelemi herkes biliyordu ama kayıtsız kalmayı tercih ettiler. Kimse yardımcı olmadı. Vallahi öyle sivri bir adam değilim ama ‘kafasına vur lokmasını al’ bir adam da olmadım. Yandaş da olmayacağım. Kimsenin bir tarafında yer almadığımın en güzel örneği Kadıköy Belediyesi hakkındaki eleştrilerimdir. Benim derdim.

YARGI EŞİT DAVRANMIYOR

Tamer Karadağlı, “Sanatçının siyası bir tarafı olamaz” demişti katılıyor musunuz?

Kesinlikle katılıyorum. Hakim gibidir sanatçı. Ancak yargı da tarafsız olmalıdır. Bir örnek vereyim; Kültür Bakanlığı’nın yardım yönetmenliğine itiraz etmek için Genco Erkal ve ben aynı şikayet maddeleriyle dava açtık. Ancak, ben kaybettim. Genco Erkal kazandı.

-Siz neden kaybettiniz?

Bana fikir beyan etme diyenler var ya ben beyan ettim. Yani, hakkımı aradım. Ve sonuçta o kazandı ben kaybettim. Yahu aynı durum üzerine aynı maddelerle şikayet ettik. Bu nasıl çelişki.

-Kasıtlı olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Ürktükleri için bu kararı verdiklerini düşünüyorum. Yasama ile yargı tepişiyor, arada benim davam eziliyor. Filler tepişirken altta çimenler yani bizler eziliyoruz.