Tel ve çivinin dansı: Filografi

Tel ve çivinin dansı: Filografi

Telci Baba mahlaslı Aşır Düğer, 1973 yılında Ankara doğdu. Yaşamını sürdürmek için İstanbul'da çalışmaya başlayan Aşur Düğer, 30'lu yaşlarda Filografi sanatına ismini veren Saim Devrilmez'le tanıştı. Filografi sanatını, "Akan bir su yapmak istiyorsanız; suyu tel, çivi veya ipten yapabilirsiniz" tabiriyle anlatan Düğer, "Bu sanata İstanbul'da başladım. Yaklaşık 15 sene kadar oldu. İstanbul'da hocamıza talebe olduk, bu işi talim ederken. O zamanlar 'unutulmaya yüz tutmuş' deniyordu sanatımız için, şimdi yapanı çok, ilgide görüyor" ifadelerini kullandı.


"Hayalinizdeki imge her neyse, onu çivi ve telle tahtaya yansıtabiliyorsunuz"
Filografi'nin sağlık alanında da kullanıldığını anlatan Düğer, "Filografi, terapi amaçlı dahil, sağlık sektöründe de kullanılıyor. Hayalinizdeki imge her neyse, onu çivi ve telle tahtaya yansıtabiliyorsunuz. Akan bir su yapmak istiyorsunuz; akan suyu tel, çivi veya ipten yapıyorsunuz. Filografi, bizim hocamız Saim Devrilmez'in verdiği bir isim, aslında biz tel veya ip kullanarak çivi örüyor, dokuma yapıyoruz. Telde 50 çeşit rengimiz var. İpte de renk çeşidimiz sonsuz oluyor. Bu iki malzemeyi kullanarak çivileri dokuyoruz. Çivi dokuma, çivi örmede desek olabilir" şeklinde konuştu.


"Filografi'de sabır yapana değil de, dışarıdan bakana"
Filografi'nin önceden Türkiye'de cezaevi işi olarak bilindiğini söyleyen Düğer, "Filografi'nin zor olduğu düşüncesiyle ve sabır gerektirdiği için halkımız tarafından çok fazla ilgi görmemiş. Filografi'de sabır yapana değil de, dışarıdan bakana.. İçindeki adam zaten potada eriyor" dedi.


"Düzensizlikten bir düzen oluşturuyorsunuz"
Sanatı öğrenmenin sonu olmadığını, her geçen gün kendisine yeni bir şeyler kattığını kaydeden Düğer, "Yazı ile mi uğraşayım, ahşapla mı uğraşayım derken hocamı buldum. Öğrendim, ancak öğrensek de bunun sonu yok. Bu sanatın Avrupa'daki ismi 'String Art'ı öğrencilerimize gösterirken, geometri'de girer işin içerisine, düzensizlikten bir düzen oluşturursunuz. Öğrencilerimiz bunu sevmedi. Ancak ben Avrupa'ya yönelik işlere de yöneldim. Biz bu sanatta yol alacak kişiyi şu şekilde anlarız; kişi bu işle beraber olmadan veya bu işi düşünmeden rahatsız oluyorsa eğer o kişi o işi yapacaktır. Aklına gönlüne oturduysa elbet yapar" aktarımında bulundu.


"Bazen 'Boynuz kulağı geçmiş' diyorum. Geçsin zaten, geçmezse eğer verdiğiniz çaba beyhude oluyor"
Sanatın 15 yılda geliştiğini ve icra eden kişi sayısının arttığını belirten Düğer, "2010 yılında ders vermeye başladığım arkadaşların yetiştirdiği arkadaşları ben tanımıyorum. Sanat içerisinde çok fazlalaştık. Ankara'dan Bartın'a, Konya'ya, Çorum'a, Maraş'a öğrencilerim gitti. Bu sanatın bir İstanbul bir de Bursa kısmı var tabii. Bursa bu sanatta büyük ve ayrı bir dünya, Ankara'dan sonra ben kendi adıma 7-8 yıl kadar Çankırı'ya ders verdim. Şimdi onların da iddialı işleri var. Ben kolay beğenmem aslında, bazen 'Boynuz kulağı geçmiş' diyorum. Geçsin zaten, geçmezse eğer verdiğiniz çaba beyhude oluyor. Ben hocamdan aldığımı daha ileri götürmeliyim, bizden bu sanatı alanda daha ileri götürmeli" dedi.