Domates üreticisi kan ağlıyor

Domates üreticisi kan ağlıyor

Türkiye'de ilk korona vakasının görülmesinin hemen ardından devlet büyüklerinin üreticilere 'ekilmedik bir karış toprak bırakılmasın. Devletimiz bu konuda üreticinin yanındadır. Elinden gelen her türlü desteği verecektir' çağrısının mutlulukla karşılandığını ifade eden ZMO Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Erkan Yaslıoğlu, "Gelinen noktada da salgın koşullarına rağmen birkaç ürün dışında genel anlamda üretimle ilgili çok önemli bir sorun yaşanmadı. Ancak, yıllardır süregelen bir sorun olan üretim maliyetlerinin altında oluşan piyasa fiyatları salgın koşullarında da önce limon ve karpuz ardından da domates fiyatlarıyla yine baş gösterdi. Bu süreçte idareciler ve halk tarafından gerçek değerlerinin anlaşıldığını düşünen üreticilerimiz ne yazık ki yine hayal kırıklığına uğradı. Bursa özelinde özellikle Mustafakemalpaşa ve Karacabey’de yoğunlaşan domates üretiminde üreticilerimiz önce iklimsel sebeplerin etkisine bağlı hastalıklarla sonrasında da üretim maliyetini karşılamaktan uzak alım fiyatlarıyla mücadele etmek zorunda kaldı" dedi.


Salçalık domates alımlarında yaşanan sıkıntıyı dile getiren Başkan Yaslıoğlu, konuşmasına şöyle devam etti;
"Salça fabrikalarının sözleşmede belirlediği fiyat 0,55 TL olmasına karşın, sezon başlangıcında 0,33 TL olan alım fiyatı üreticiler ile TZOB ve demokratik kitle örgütlerinin mücadeleleri sonucunda Türkşeker’in önce 0,50 TL daha sonra brikse göre fiyat uygulamasının kaldırılmasıyla 0,56 TL’ye alım yapması ile piyasadaki alım fiyatı 0,49 TL’ye kadar çıktı. Türkşekerin alım yapması her ne kadar olumlu bir müdahale ise de fabrika işleme kapasitesinin piyasa fiyatlarına müdahalede etkin bir rol alacak kadar yüksek olmaması fiyatların çiftçilerin beklediği düzeye gelmesini sağlayamadı. 2011-2018 yılları arasını kapsayan dönemde Bursa Tarım Orman İl Müdürlüğü Faaliyet Raporları’ndan derlenen verilere göre domates fiyatı yaklaşık yüzde 69’luk artışla 0,32 TL’den 0,54 TL’ye çıkmış, aynı dönemde ortalama üretim maliyeti ise yüzde 198’lik artışla 734 TL’den 2 bin 184 TL’ye çıkmıştır. Yine, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın kendi verilerine göre 2011 yılında tonu 982 TL olan ÜRE gübresinin fiyatı yaklaşık yüzde 106 artışla 2018 TL’ye yükselmiştir. Üre gübresinin şu an piyasadaki satış fiyatı ise tonu 2 bin 500 TL civarındadır. Salçalık domates üreticilerinin 2020 yılı dönüm başına üretim maliyetleri kiralama fiyatlarındaki değişime bağlı olarak 4 bin - 4 bin 500 TL’dir. Aşırı sıcaklık ve hastalığa bağlı üretim kayıpları sebebiyle Bursa Tarım ve Orman İl Müdürlüğü 2019 yılı brifing raporunda 8.9 ton/da olan verim bu sene 6.5-7 ton/da’a kadar düşmüştür. Kaldı ki aynı verim değerleri bu sene de elde edilebilseydi üreticiler dönüm başına yaklaşık 4 bin 900 TL gelir edecekti. Mevcut durumda elde edilen verimin en üst değeri olan 7 ton/da dikkate alınarak bir hesaplama yapıldığında uygulanan alım fiyatlarıyla üreticilerin dönüm başına zararının 500 TL’nin üzerinde olduğu açıkça görülmektedir."
Sözleşmeli modelin tarım sorunlarını çözemeyeceğini dile getiren Yaslıoğlu, "Son günlerde düşük domates alım fiyatlarıyla yeniden gündeme gelen sözleşmeli tarım meselesi neoliberal politikalarla şirketlerin hakimiyetini ifade eden ve ülkemizin de bir parçası olduğu 3. Gıda Rejimi olarak adlandırılan içinde bulunduğumuz dönem doğru analiz edilmeden çözüme kavuşturulamaz. ZMO İzmir Şubemizin hazırladığı raporda belirttiği gibi; ülkemizde ilk sözleşmeli üretim şeker pancarı üretimi için kooperatif ortağı olan çiftçilerle yapılan sözleşmeye ve üretilen pancarın kooperatif veya kamu fabrikalarında işlenmesine dayanmaktadır. Sözleşmeli tarım ilk defa 1996-2000 yıllarını kapsayan 7. Beş Yıllık Kalkınma Planında kendisine yer bulmuş, 2006 yılında çıkarılan Tarım Kanunu’nda da tarım sektöründe sözleşmeli üretimin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması hedefi yer almıştır. En son gıdada üretimden tüketime arz zincirinin dijital ortama taşınması amacıyla hazırlanan Dijital Tarım Pazarı (DİTAP) uygulamasının sözleşmeli tarımı yaygınlaştırmak için atılan bir adım olduğu ifade edilmiştir. Bu değişimin ve eksen kaymasının temel sebebi, 1980 sonrası ekonomi politikalarında ithal ikâmecilikten ihracat hedefli bir politikaya geçilmesidir. Genel ekonomi politikasına ilişkin bu değişim tarımdaki yansımasını özellikle 2000’li yılların başından itibaren hissettirmiştir. Bu eşitsiz yapıyı kırmanın yolu çiftçilerin kooperatifleşmesinden geçmektedir. Sendika benzeri “pazarlık kooperatifi” örgütlenmeleri yerine dikey bütünleşmeyi sağlamış; yani girdi temininden başlayarak, üretimi, işlemeyi, paketlemeyi ve pazarlamayı yapabilecek kapasitede, evrensel kooperatifçilik ilkeleriyle uyumlu bir örgütlenmenin hedeflenmesi gerekmektedir. Kamucu politikalarla ve kurumlarla desteklenmiş, dikey bütünleşmenin sağlandığı, demokratik bir kooperatifçilik sisteminde bugün yaşadığımız sorunların en az düzeye indirilebileceği söylenebilir. Bu durum gelecekte sadece çiftçilerin değil ülkedeki herkesin gıda güvencesinin risk altında olduğunu göstermektedir. Bu sebeple, neoliberal ideoloji kapsamında geliştirilen politikalardan vazgeçilmeli; kırsal alan ekonomik bakış açısıyla yalnızca bir üretim alanı olarak değerlendirilmemeli, konu sistem yaklaşımıyla ele alınarak sosyal, ekonomik ve ekolojik açıdan çok daha sağlıklı bir tarımsal yapı vadeden Gıda Egemenliğine dayalı politikaların geliştirilmesi yönünde çaba gösterilmelidir" diye konuştu.